27 Ağustos 2017 Pazar

Fazla kilolarınızdan kısa sürede kurtulun

Bağımlılıklardan kurtulma konusunda dünya çapında tanınan, enerjiye dayalı doğal arınma yöntemi "Abrahamson Metodu" ile gluten ve şeker bağımlılığından arınmak mümkün!

Son dönemde birçok kişi sindirilmesi zor bir tür protein olan gluteni hayatından tamamen çıkarıyor. Hollywood'da birçok ünlü artık glutensiz ürünlerle beslenmeye özen gösteriyor. Gwyneth Paltrow, Victoria Beckham ve Rachel Weisz glutensiz beslenme ile sağlığını koruyan ve bu yöntemle kilo kontrolü sağlayan ünlülerden sadece birkaçı.

İstanbul'da "Be Positive" çatısı altında, "Abrahamson Metodu" terapistleri tarafından verilen hizmet, şeker ve gluten gibi bağımlılıklardan arınma konusunda tek seansta yüzde seksenin üzerinde başarı sağlıyor.

Abrahamson Sistemi ile tek seansta şeker ve glüten yeme isteğini azaltır, tatlı yeme ihtiyacına kayıtsız kalmayı sağlar! Arınma sürecini takip eden kişiler şeker / gluten bağımlılıklarından arındıkları gibi birkaç gün içinde metabolizma üzerindeki olumlu etkileri gözlemlerler. Şeker, gluten bağımlığından arınan kişiler, daha odaklı, daha canlı olduklarını, daha az uykuya ihtiyaç duyduklarını ve genelde kendilerini daha iyi hissettiklerini ve daha neşeli olduklarını bildirirler.

Abrahamson Arınma Programı dünya çapında; sigara, şeker ve glüten gibi kötü alışkanlıkların yanı sıra; alkol, tırnak yeme, saç yolma (trikotillomani), deri yolma (dermatilomanı-CSP), kumar ve daha ağır ve karmaşık bağımlılıklardan kurtulmak için de kullanılıyor.

Aldatmanın 10 Çeşidi

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) verilerine göre Türkiye'de erkeklerin yaklaşık yüzde 58'i, kadınların ise yaklaşık yüzde 40'ı evlilikleri süresince en az bir kere olmak üzere evlilik dışı ilişki yaşıyor. 

CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, aldatma türlerini şöyle sıralıyor:

1) Seks İşçileriyle Paylaşılan Cinsellik
Bu tür sadakatsizlik, çoğunlukla erkeklere özgü olmakla birlikte son yıllarda kadınlarda da sıklıkla görülüyor. Bu aldatma türünün altında cinsel arzuların doyurulmasından başka bir neden yatmıyor. Bu tür ilişkiye; çeşitli sebeplerle eşi ile cinsel ilişkiye giremeyenler ya da cinsel doyuma ulaşamayanlar, fantezilerini eşine açıklamaya çekinenler, fantezileri eşi tarafından kabul edilmeyenler, eşine yüklediği anlamdan dolayı eşini fantezilerine ortak etmek istemeyenler başvuruyor. Bu şekilde sadakatsizlik yapanlar evliliklerini bitirmeyi düşünmezler ve bu ilişkileri bir tür ihtiyaç giderme olarak görürler.

2) Seks veya Tutku Bağımlılığı
Seks veya tutku bağımlıları farklı partnerlerle, farklı deneyimler arıyor. İlişkiye girilen partner sayısı, denenen pozisyon sayısı, gerçekleştirilen fantezi sayısı bu kişiler için çok önemlidir. Adeta ellerinde sekse dair yapılacaklar listesi vardır. Mevcut eşlerinin bu sadakatsizlikte hiçbir payı, eksikliği veya hatası yoktur. Toplumun "zampara" olarak bahsettiği bu kişilerin bir kişiye sadık kalmaları mümkün değildir ve bağımlılıklarının mutlaka tedavi edilmesi gerekir.

3) Fırsattan İstifade
Alkol alınan bir ortam, eşin olmadığı bir parti, şehir dışındaki bir iş toplantısı gibi eşin varlığından bedenen uzaklaşılan bir yer ve zamanda aynı kişi ile bir daha olmamak üzere bir kereliğine yaşanan cinsellik içerikli bir aldatma türüdür. Duygusal bağdan yoksun olan bu aldatma türü genellikle "bir kaçamak" olarak görülür ve önemsizleştirilir. Bu şekilde eşine ihanet edenler genellikle evliliklerinden memnundurlar, eşlerini severler ve terk etmeyi kesinlikle düşünmezler. Eşlerine ve evliliklerine çok fazla güvendikleri ve empati kurma yetenekleri olmadığı için her fırsattan istifade ederler.

4) Boşanma Öncesi Hazırlık
Bazen eşlerden biri diğerine olan bağlılığını yitirir ve evliliği bitirmek ister, fakat bunu ne eşine söyleyebilir ne de boşandıktan sonra yalnız kalma fikrine tahammül edebilir. Kişi yeni bir ilişkiye başlayarak başka bir dala tutunmuş olur, böylece kendi psikolojik güvenliğini sağlar ve kendini boşanmaya hazırlar. Eşinden de uzaklaşacağı için eşini de boşanma evresine hazırlamış olur. Bu tür bir aldatma ilişkisinde aldatma partnerinin pek bir önemi olmadığı gibi bu kişiye duyulan duygular da hiç güçlü değildir. Bu kişi daha çok destek kuvvet gibidir.

5) Terazi Tipi İlişki Üçgeni
Bu tür sadakatsizliklerde evlilik eşi ve aldatma partneri ile ilişki eşzamanlı olarak sürdürülür. Cinsel yönü gibi duygusal yönü de çok güçlü olur bu aldatma ilişkisinin. Aldatan kişi eşine ve diğer partnerine karşı farklı sorumluluklar hisseder. Genellikle bu iki kişi farklı özelliklere sahiptir ve birbirlerini tamamlıyor gibidirler. İkisinden alınan mutluluk farklıdır. Bu yüzden aldatan kişi ne eşinden boşanabilir ne de yeni ilişkiyi sonlandırabilir. Bu tarz terazi tipi ilişki üçgenlerinde genellikle eş huzur ve sevgi açlığının giderildiği, aldatma partneri ise aşk ve tutkunun yaşandığı kişidir.

6) Kıssasa Kıssas
Bu tür ilişkiler bir aldatılma hikâyesinin ya hemen ardından ya da uzun zaman sonra yaşanır. İlk aldatılan eş yeniden özgüvenini kazanmak, beğenilen ve çekici biri olduğunu özellikle kendine ispat etmek ve ilk aldatan eşin karşısında kendini iyi hissedebilmek için bu tür bir sadakatsizlik yapar. Kendine yönelik duyguları tedavi etme amacıyla yapılan sadakatsizlikler genellikle çok gizli yapılır ve ortaya çıkmaması için her türlü tedbir alınır. Sadakatsizlik; sadakatsizliği ilk yapan kişiden intikam alma, aldatılmanın dayanılmaz ağırlığını ona da yaşatma amacı taşıyorsa kişi pek ihtiyatlı davranmaz ve bir şekilde eşine yakalanır. Amaç özgüvenini kazanmak ya da acı vermek olduğu için ihanet seks ilişkisini içermeyebilir.

7) Kıskandırma İhaneti
Düzgün yürüyor gibi görünen bir evlilikte eşlerden biri ihmal edildiğini düşünebiliyor. İlişkilerinin ilk yıllarının özlemi içinde olan veya seks ihtiyaçları karşılanmayan kişi, eşi için artık görünmez olduğu inancına kapılabiliyor. Kendini fark ettirmek için türlü girişimlerde bulunan, fakat bir türlü ihmalkâr eşin dikkatini çekemeyen kişi son çare olarak ihanete başvuruyor. Eşinin kendini kıskanmasını sağlamak için uyarı mahiyetinde bir gecelik ilişki yaşayabiliyor. Yaşanan kriz sonrasında evliliklerinin tazeleneceğini düşünüyor. Bu tür sadakatsizliklerde amaç mevcut eşin kendine gelmesini sağlamaktır, aldatma partnerinin hiçbir önemi ve aldatma partnerine beslenen bir duygu yoktur.

8) Geri Püskürtme
Daha çok evlilik dışı sevgililik ilişkilerinde görülen bu tür sadakatsizliklere yakın ilişkiye tahammülü olmayan kişiler başvurur. Duygusal olarak birine bağlanmaktan korkan kişi mevcut ilişki giderek ciddileştiğinde ve iki kişi arasında karşılıklı bir bağ oluşmaya başladığında araya mesafe koyma amacıyla sadakatsizlik yapar. Böylece hem kendi duygularını dizginlemiş hem yakınlaşılan kişiyi kendinden soğutmuş olur. Bu kişiler için ilişkinin sınırları vardır ve o sınırlar aşılmamalıdır. Onlardan daha fazla sevgi istenmemeli, daha fazla ilgi beklenmemeli, daha fazla vakit alınmamalıdır; evlilikten bahsedilmemeli, beraber yaşama fikri sunulmamalıdır. Aksi takdirde herhangi biriyle yaşanan bir aldatma ilişkisi ile mevcut kişi geri püskürtülür.

9) Nefes Almak
Eşiyle arasında çatışmalar olan, evlilik içi sorunlar yaşayan, iş hayatı da iyi geçmeyen, kendini en yakınlarına bile ifade edemeyen, üzerinde sürekli bir baskı olduğunu düşünen bazı kişiler eşlerini seviyor ve beğeniyor olsalar da kendilerine rahat bir aldatma partneri edinebiliyorlar. Belirli aralıklarla görüşülen partnerle hiçbir sorumluluk olmadan yaşanan ilişkinin amacı; tüm gerginliklerden bir an için uzaklaşmak, kafayı rahatlatmak ve hayatta mücadele edebilmek için dolu bir nefes alabilmektir. Bu tür sadakatsizliklerde çoğunlukla eşlerin payı büyüktür. Aldatma partneri genellikle mevcut eşten daha düşük niteliklere sahip olur; daha çirkin, daha fakir, daha başarısızdır; fakat daha iyi dinler ve daha fazla rahatlatır. Kişi eşinden göremediği ilgiyi aldatma eşinden görür; böylece kendini daha iyi ve daha güçlü hisseder.

10) Sadece Aşk
Bazı evli kişiler, hiç beklemediği bir anda ve şekilde bir başkasına âşık olabiliyor. Aşk; hayatın zorluklarından kaçmayı, güzellikleri yeniden görebilmeyi, hayata daha mutlu sarılabilmeyi, daha genç ve dinç hissedilmeyi sağladığı için elin tersiyle itilebilen bir duygu olamıyor. Bu nedenle âşık olan kişi sadakatsizlik yapmaması gerektiğini düşünemiyor. Eşine ihanet etmezse kendine ihanet etmiş gibi hissediyor ve kendini doludizgin aşka bırakıyor. Aldatılan eş ise kendinde olmayıp da aldatma partnerinde var olan şeyin ne olduğunu sorgulamaya başlıyor. Bu tür sadakatsizliklerde eşin görünürde ve hakikatte bir hatası ve payı yoktur. Eşi aldatmaya iten ise çoğunlukla çok düzgün olan evliliğin ya da ilişkinin tekdüze seyridir.

Ev tadilatında 8 gizli tehlike

Evde tadilat ve dekorasyon yaparken hastanelik olmayın. Bu yaz evinizdeki tadilatı kendiniz yapmakta kararlıysanız bu haberi okumadan işe girişmeyin.

Türkiye'de yapı marketlerinin çoğalmasıyla birlikte 'evdeki tadilat ve dekorasyonu kendin yap' fikri kulağa hoş gelmeye başladı. Bu işler gerçekten eğlenceli. Fakat dikkat edilmezse hastanelik olabilir hatta ailenizin de sağlığını riske sokabilirsiniz.

Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar, evinizde tadilat ve dekorasyon sırasında karşılaşabileceğiniz gizli tehlikeleri ve almanız gereken önlemleri sizler için kaleme aldı:

EVİNİZİ BOYARKEN KANSER RİSKİNİ GÖZ ARDI ETMEYİN

Evde kullanılan boyaların içindeki çözücüler ve bir takım uçucu organik bileşikler sağlığa zararlı kimyasallar içerir. Boyalar kururken bu kimyasallar havaya karışır ve tarafımızdan teneffüs edilir.

Konut için günümüzde en çok kullanımda olan boyalar; plastik boyalar, su bazlı boyalar ve yağlı boyadır.

Su bazlı boyalar akrilik esaslı. Alerjik ve koku hassasiyeti olan kişiler için üretilmiştir. Su ile inceltilebilmesi ve solvent salgılamaması önemli bir avantaj.

Yağlı boyalar ise daha çok parlak görünüm için kullanılan boyalar. Boyanın eşit şekilde dağılması ve incelmesini sağlamak için çözücü yani tiner eklemek gerekiyor. Ve kuruması sırasında içerdiği kimyasalları ortama salgılıyorlar.

Boyadan çıkan gazların solunması astım ve sinüs problemlerinin körüklenmesine neden oluyor.

Boya yapılırken boya yapısında barınan kimyasal gazlar ve çözücüler açığa çıkmakta. Bunlar akciğerler tarafından emilip kan dolaşımına karışır. Baş ağrısı ve baş dönmesi yapabilir. Havalandırma olmayan bir odada uzun süre boya yaparsanız bayılmanıza bile neden olabilir.

Bu tür uçucu karışımlar teneffüs edildiğinde, göz, burun ve boğaz rahatsızlıkları ortaya çıkabiliyor. Büyük miktarlara maruz kalındığında, hayvanlarla yapılan deneyler; bu kimyasalları doğuştan sakatlıklarla, kanser ve sinir sisteminde oluşan zararlarla doğrudan ilişkilendirmiştir.

Profesyonel boyacılar ne yazık ki büyük risk altındadır. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre boyacıların özellikle akciğer kanseri olma riski normalden %20 daha fazla. Danimarka'da, uzmanlar uzun zaman boya ve çözücülere maruz kalanlarda "boyacı bunaması" dedikleri nörolojik durum tespit ettiler. Sheffield ve Manchester üniversitelerinin çalışmalarında düzenli olarak bu kimyasallara maruz kalan erkeklerin üreme problemlerine daha yatkın oldukları görüldü.

Cilt üzerine bulaşan boya da alerjik döküntü gibi bir reaksiyona neden olabiliyor. Ama bunu ciltten çıkarmak için kullanılan tinerin ciltte yaratabileceği hasar çok daha vahim maalesef..

SU BAZLI BOYALAR, SENTETİK BOYALARDAN DAHA AZ RİSKLİ

ÇÖZÜM: Su bazlı boyalar, çözücü bazlı boyalardan daha az risklidir, kimyasal toksin içermez ve daha az kokarlar. Alternatif olarak uçucu organik karışım içermeyen ve kokusuz doğal boyaların denenmesi gerekmektedir.

Doğal boyalar toksin salınımı yapmazlar. Fırçalar da su ile yıkanabildiği için ayrıca terebentin veya tiner kullanmayı gerektirmez.

Boya yaptığınız odanın sürekli iyi şekilde havalandırılmasını sağlayın ve camları açık tutun. Sık sık temiz hava almak için dışarı çıkın, boya kuruyana kadar odaya girmeyin. Nefes filtreli maske kullanın. Solventler yüksek derecede yanıcıdır, boya tenekelerini ateşten uzak tutun. Yağlı boya bulaşmış bezler de kolaylıkla tutuşabilir. Kullandığınız boyalı bezleri, fırça ve ruloları, boya tenekelerini kimyasal atık olarak uygun şekilde yok edin.

DUVARDAKİ ESKİ BOYAYI KAZIMAYIN, KURŞUN YAYILABİLİR

Günümüzde kullanılmasa da eski evlerdeki boyayı duvardan kazıyarak sökerken kurşun yayılabilir ve bu da teneffüs edilebilir. Eskiden kurşun, boyaya renk katması ve daha çabuk kuruması için kullanılırdı. Kurşun vücutta birikir ve düşük IQ'ya ve çocuklarda davranış bozukluklarına neden olabilir. Duvarları kazırken küflerden çıkacak gazlar da o ortamda solunacaktır. Ardından ciğerlerde birikerek balgam, hırlama, nefes alma zorluğu ve potansiyel astım hastalığına neden olabilir.

Evinizin yaşı boyada kurşun olup olmadığının ipuçlarını verir. Özellikle 1978 yılından önce inşa edilen binalarda istemeseniz de buna maruz kalırsınız. Kapılarda, çerçevelerde, radyatörlerde ve süpürgeliklerde de bulunabilir.

ÇÖZÜM: Boya yaparken kurşunla baş etmenin en kolay yolu eski boyanızın üstünü modern yeni bir boya ile kaplamaktır. Bu kurşunun size zarar vermesini engelleyecektir. Eğer kurşunlu eski boyayı kaldırmaya ihtiyacınız var ise profesyonel yardım almalısınız. Böylece boya kaldırılırken boya partiküllerinin evinizin başka yerlerine yayılmasını da engellemiş olursunuz.

YERLERİ ZIMPARALARKEN CİĞERLERİNİZ ZARAR GÖREBİLİR

Zımpara işi kolaylıkla teneffüs edebileceğimiz ince tozlar meydana getirdiğinden ciğerlerimize zarar verebilir. Bu ince tozlar deri üzerinde de tahribat yapabilir.

ÇÖZÜM: Bu işlem sırasında toz geçirmez maske ve eldiven kullanılmalı. Ya da ıslak zımpara yapmalı, bunun için de özel bir zımpara kağıdı kullanmalısınız. Bu daha az toz meydana getirecektir ve ciğerleriniz ve derinizin daha az etkilenmesine yardımcı olacaktır.

CİLA YAPARKEN ÇOCUĞUNUZ ASTIM OLABİLİR

Boyada olduğu gibi ahşap üzerinde kullanılan cilalar da uçucu organik maddeler içerir. Teneffüs edildiğinde baş ağrısı, göz, burun ve boğaz rahatsızlıklarına neden olabilir. Bu tür kimyasallara maruz kalmış çocukların astım olma riski diğer çocuklara göre dört kat fazladır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda bu maddelerin kanserle bağlantısı bulunmuştur.

ÇÖZÜM: Odada camlar açık bir şekilde çalışın. Daha iyisi açık alanda solvente dirençli koruyucu eldiven kullanarak çalışın. Kimyasala maruz kalma sürenizi sınırlayın ve sık sık ara verin; yarım saatte bir temiz hava almak için dışarı çıkın.

DUVAR KAĞIDI TUTKALI EGZAMAYI TETİKLER

Duvar kağıdı tutkalları küfü önlemek için mantar ilacı içerir, bu da bazı kişilerde deri problemlerini ve egzamayı tetikler. Ve cilt bir kere alerjik reaksiyon gösterirse aynı ortama her maruz kaldığında bunu tekrar edecektir.

ÇÖZÜM: Duvar kağıdı tutkalına temas etmemek için eldiven kullanınız. Daha da iyisi eğer mümkünse mantar ilacı içermeyen yapıştırıcı kullanmaya özen gösteriniz.

CAM YÜNÜ CİĞERLERİNİZE VE BOĞAZINIZA ZARAR VERİR

Yalıtım malzemeleri cam yününden oluşmaktadır, derinizin içine nüfuz edebilir ve zarar verir. Ayrıca teneffüs edildiğinde ciğerleriniz ve boğazınız da tehlike altındadır.

ÇÖZÜM: Elleriniz ve cildiniz eldivenle, yüzünüz maske ve gözlükle korunmalıdır.

YEMEKLERİNİZİN ÜZERİNE ÇÖKEBİLİR, YILLARCA VÜCUDUNUZDA KALABİLİR

Duvardan duvara halılar yanmayı geciktirici madde içerebilir. Ürünleri yanmaz hale getirmek için kullanılan kimyasallar, insanlar ve yaban hayatı üzerindeki etkilerinin kaygılarından dolayı zaman içinde yasaklandı.

Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda meme kanseri ile bağlantılı olabileceği görüldü. Midyelerde ve deniz salyangozlarında kısırlık, farelerde ise düşüğe neden olduğu tespit edildi. Uzmanların insanlarda da aynı sonuçları doğuracağı ile ilgili ciddi kaygıları oluştu. Bromlu alev geciktiriciler bulundukları ortamda insanlar tarafından solunabilir hatta ev tozu ile karışıp yemeklerinizin üzerine çökebilir. Yağda çözülebilir olduklarından vücuttan atılmaları zordur ve yıllarca vücudumuzda kalabilir.

ÇÖZÜM: Düzenli olarak evinizi süpürerek toz birikmesine engel olun. Yün, pamuk, jüt (hint keneviri) ve rattan gibi doğal ürünlerden yapılan halı satın almayı tercih edin.

GÖZLERİNİZ, BURNUNUZ VE BOĞAZINIZ ZARAR GÖREBİLİR

Çoğu ağartıcılar, küf ve kireç sökücüler Sodyum Hipoklorit adında bir kimyasalı içerir. Yüksek derecede yıpratıcıdır. Salgıladığı zehirli gazlar; gözler, burun ve boğaz için zararlı olabilir.

Ağartıcı ve amonyaklı maddeler içeren ürünleri aynı odada kullanmak çok tehlikelidir. Bu karışım boğaza ve akciğerlere saldıran ölümcül bir gaz olan klorun açığa çıkmasına neden olur.

ÇÖZÜM: Mümkün olduğunca çok pencere açarak odanın iyice havalanmasını sağlayın. Bir maske yardımı ile kendinizi açığa çıkan gazları teneffüs etmekten koruyun.

Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar, son olarak dekorasyon ürünlerinin sağlık ve çevre unsurlarının düşünülerek dikkatle seçilmesi, bütün etiket ve açıklamaların okunması ve bir nevi ilaç kullanır gibi kullanılması gerektiği uyarısında bulundu.

'Kadınlar kendini değerli hissediyor mu?'

Türkiye genelinde 12 ilde gerçekleştirdiği araştırmayla kadınları yakından anlamayı, onların hayatlarında, mutlu ve değerli hissettikleri anları tanımlamayı amaçlıyor. Bingo bu çalışma ile "hayata değer katan" kadınların günlük hayatlarını, ailedeki yerlerini, kendilerini değerli hissettikleri anları derinlemesine analiz ediyor.

Hayat Kimya Ev Bakım Kategorisi Global Pazarlama Direktörü Gülhan Eğilmez, kadınların kendi değerlerinin ve potansiyellerinin farkında olmaları için kolları sıvadıklarını aktarırken; "Türkiye genelinde gerçekleştirilen araştırma* gösteriyor ki; kadının evdeki sorumluluğu gerçekten çok fazla. 

Kadın en çok evi temizleme, yemek yapma ve çocuğun bakımı hususunda üzerine sorumluluk alıyor. Bu oran % 77… İster ev hanımı ister çalışan kadın olsun, kadınlar en çok emeği ev işlerine harcıyorlar. Biz Bingo olarak bundan sonraki çalışmalarımızda kadınların kendi farkındalıklarının ve yetkinliklerinin gelişmesine destek olacak projeler hazırlıyoruz. Bu projeleri zaman içinde açıklayacağız" dedi. Ayrıca Eğilmez, "Hayata kattıkları değerlerle kahramanın her zaman kadın olduğuna inanan bir markayız, Bingo markası kahraman kadınlara yardımcı bir marka… Yani kirleri, lekeleri çıkarmak Bingo olarak bizim işimiz, tüm ürünlerimize eklediğimiz artı ürün özellikleri sayesinde kadınların hayatlarını kolaylaştıracağız, böylece kendilerine ve kişisel gelişimlerine ayıracakları çok daha kaliteli vakte sahip olacaklar. Yeni ürünümüz, Bingo Matik Ultra Beyaz Deterjanın özel formülü, çamaşırları koruma altına alacak ve lekeleri kadınların hayatından çıkaracak. Bingo'nun artısı bundan sonra temizlikten çok daha fazlası olacak" dedi.

Çalışan kadın daha mutlu!
Yapılan araştırmada, kadınların kendilerini değerli hissetmeleri konusunda çalışan kadın ve ev hanımın bakış açılarının değişiklik gösterdiği dikkat çekti. Ev hanımlarının % 67'si gündelik yaşantısında kendini değerli hissederken, çalışan kadınlarda bu oran % 75… Ev hanımlarının kendini değerli hissetmesi için eşten, çocuktan takdir görme gibi dışa bağımlı nedenler söz konusuyken, çalışan kadın kattığı değerin iş ortamında farkında olduğu için, ailesinin onayına ve takdirine daha az ihtiyaç duyuyor.

Ev hanımında takdir, "eline sağlık" cümlesini duyma isteği % 79 ile en başlardayken, çalışan kadınlarda önem sırasında ilk 3 maddede bile yer almıyor.

Ailenin Reis'i Kadın!
Bingo'nun araştırmasında "eve değer katma" konusunda kadınlar, erkeklerden daha fedakar olduğunu düşünüyor. Ev hanımları için değer katmak, ev hayatının sürdürülmesi için gerekli günlük işleri çağrıştırıyor. Kadınlar, ev hayatına daha çok emek veriyor ve fedakarlık yapıyor, dolayısıyla hem yaptığı her şeye erkekten daha fazla değer kattığına inanıyor, hem de ailenin ve evin tüm sorumluluğunu üzerinde hissediyor. Çalışan kadınlar için buna ek olarak, iş yükü ekleniyor. Çalışan kadınlar kendilerini en çok ekonomik güçleriyle değerli hissederken, buna evin sorumluluğu da eklenince, bir anlamda kendini "ailenin reis"i olarak konumluyor.

Kadın en çok "çok başarılı bir annesin" övgüsünü duymak istiyor…
Kadının hayatındaki en önemli dönüm noktaları genelde evlilik ve çocuk sahibi olmak… Bu sebeple çevrelerinden en çok "çok başarılı bir annesin" övgüsünü duymak istiyorlar. Değerli hissetmek konusunda bunu "çok güler yüzlüsün", "çok akıllısın" ve "çok başarılısın" iltifatları takip ediyor.

Evlilik teklifi, kadın için en değerli an!
Ev hanımları, bireysel olarak değerlendirebildikleri bir işe sahip olmadıkları için soyut ve manevi boyutta değerli hissetmekte dışarıya bağımlı hale geliyor. Bu sebeple de bu duyguyu sık yaşamıyorlar. Günlük rutinlerinde değerli hissettikleri zamanlar çok az ve somut örnekler hatırlamakta zorlanıyorlar. Bu anlamda kendilerini en değerli hissettikleri anı, "evlilik teklifi" aldıkları zaman olarak açıklıyorlar.

Çalışanların değerli hissettikleri anlar ise daha sık ve fazla. Hem daha geniş bir çevreden ve farklı kaynaklardan takdir alıyorlar hem de kendileri için yaptıkları şeyler değerli olma hissini canlı tutuyor. Özellikle çalışan kadınların eşlerinin daha ilgili oldukları ve hediye almak, yemek hazırlamak gibi somut şeyler yaparak verdikleri değeri daha çok göstermeleri dikkat çekiyor. Öte yandan, çalışan kadınlar daha materyalist ve somut şeyler arıyor. Aslında ailede vazgeçilmez olduğunun farkında. Hem çalışıp, hem de evi yürüttüğü için kendini başarılı ve değerli hissediyor. Çünkü iki kişinin işini tek başına yapıyor.

Gençlerde yükselen trend çevreye ve topluma fayda!
Gençlerin "değerli hissetme" duygusu, oldukça farklı… Gençler için bir sosyal sorumluluk projesinin parçası olmak, "çevreye ve insanlara katkı sağlamak, gönüllülük işleri yapmak", bireysel yaşamından çok, toplumsal hayata katkı sağlamak gibi konular kendini değerli hissetmesini sağlıyor.
*Ipsos Türkiye Barometresi

Kasınız kadar su için

Yaz mevsimi yaklaştıkça kadınlar kadar erkekler de dış görünüşlerine özen göstermeye başlıyorlar ve kaslı bir vücuda sahip olmak için hızlıca spor salonunun yolunu tutuyorlar. 

Yoğun bir egzersiz dönemine giren erkekler, sadece kas yapmaya odaklanınca sağlıklı beslenmeyi ve yeteri kadar su içmeyi unutabiliyorlar. Oysa ki, fit bir vücuda sahip olmak için su, beslenme, uyku ve egzersiz olmazsa olmazlar arasında ilk sıralarda.

Egzersizin mevsimi yoktur

Kas yapmak için en etkin çözüm olarak görülen spor ve egzersiz, aslında sadece kilo vermek veya daha iyi görünmek için değil; kas, kemik ve kalp damar sistemini korumak, depresyondan uzaklaşmak, kan yağlarını sağlıklı sınırlarda tutabilmek, diyabet ve kanserden korunmak için de büyük önem taşıyor. Sağlıklı bir vücuda ve yaşama sahip olmak için sürdürülebilir bir şekilde egzersiz yapmayı tavsiye eden Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy, egzersizin mevsimi olmadığını vurgulayarak, "İster yürüyün ister fitness yapın isterseniz de futbol oynayın ama hayatınızın her döneminde mutlaka egzersize yer verin" diyor.

Kas geliştirmek için bu dört maddeyi unutmayın

Spor yaparken sağlığımızı korumak için düzenli egzersiz, düzenli beslenme, düzenli uyku ve yeterli su tüketiminin önemine işaret eden Diyetisyen Canan Aksoy, bu dörtlüden biri aksadığında spor sürecinin ve vücudumuzun zarar gördüğünü dile getiriyor. "Düzenli spor yaparken düzenli beslenmezseniz, egzersizden istediğiniz performansı alamazsınız. Düzenli egzersiz yaparken ve sağlıklı beslenirken yeterince su içmezseniz, zamanla vücudunuza zarar verirsiniz" diyen Canan Aksoy, özellikle kas geliştirici antrenmanlar yapanlar için bu dört kuralın kilit bir öneme sahip olduğunun altını çiziyor.

"Yakılan her bir kalori için bir mililitre su almak gerekir"

Vücuttaki kas kitlesi arttıkça su ihtiyacının da artacağına dikkat çeken Diyetisyen Canan Aksoy, "Kas hücrelerinin yüzde 80'lik bölümünü, yağ hücrelerinin ise yüzde 25-30'luk kısmını su oluşturur. Kas kitleniz arttıkça, aynı hareketleri yaparken daha fazla enerji harcarsınız, buna bağlı olarak da vücudunuzun yaktığı kalori miktarında artış görülür. Yaktığınız her bir kalori için bir mililitre su almanız gerekir, bu da daha fazla su içmenizi zorunlu kılar. Sağlık için spor yaparken su içmeyi unutmayın" diyor.

Maksimum performans için en iyi egzersiz tüyoları:

*Spora asla aç gitmeyin. Egzersizlerden 1-1.5 saat kadar önce mutlaka karbonhidrat almaya çalışın.
*Kahvaltıdan sonra egzersiz yapacaksanız, kahvaltınızda ekmek bulundurmayı ihmal etmeyin.
*Kahvaltıdan önce veya akşam iş çıkışında spor yapacaksanız, karbonhidrat açısından zengin meyve, kuru meyve, süt ve yulaf hayatınızı kurtarabilir.
*Egzersiz öncesinde asla su içmeyi kısıtlamayın hatta tam aksine bol bol su için.
*Egzersiz sırasında her yarım saatte bir 1 bardak su içmeye çalışın. Bu, performansınızın artmasına yardımcı olabileceği gibi vücudunuzdan toksinlerin atılmasını da sağlayacaktır.
*Egzersiz çıkışı ilk bir saat içinde yağsız et, tavuk, balık gibi yağsız protein kaynaklarına, yanında salata veya meyve gibi antioksidan zengini besinlere ve makarna, ekmek, çorba gibi bir karbonhidrata yer verin.
*Egzersizden sonraki ilk bir saat içinde idrar çıkışınız varsa, bu, egzersiz sırasında yeterli miktarda su içtiğiniz anlamını taşır; idrar çıkışınız yok ise, spor yaparken tükettiğiniz su yetersiz demektir. *Yetersiz su tüketimi, böbrek üzerine aşırı yük binmesine yol açar, vücut sıcaklığı yükselir ve bunlar, sağlıklı bir vücuda sahip olmak için tercih edilen durumlar değildir.

Aşırı kilolardan kurtulmak ve anne olmak isteyenler

Anneler günü, çocuğu olanlar için büyük bir mutluluk! Peki ya, çok istediği halde anne olamayanlar? Çoğu kadın, anne olmayı yaşamın en büyük hediyesi olarak görüyor. Fazla kiloları nedeniyle mutlu bir yuva hayaline ulaşamayan anne adayları açısından ise obezite cerrahisi, adeta yeni bir hayatın anahtarı… Bu nedenle çoğu hasta, obeziteden kurtulmayı yeniden doğmak olarak tanımlıyor. 

Obezite cerrahisi alanındaki başarısıyla tanınan Doç. Dr. Halil Coşkun, aşırı kilolardan kurtulmak ve anne olmak isteyenlerin izlemesi gereken yolu anlattı.

-Her geçen gün şişmanlıyor muyuz? Dünyada ve ülkemizde obezite konusunda durum nedir?
-İşlenmiş gıdaların ucuz ve ulaşılabilir hale gelmesi, dünyada yetersiz beslenme sonucu yaşamını kaybedenlerin sayısını büyük ölçüde azalttı. Öte yandan aşırı beslenme ve buna bağlı gelişen hastalıklar sonucu yaşanan ölümler artmış durumda. Obezite oranları gelişmiş ülkelerin yanı sıra orta ve düşük gelirli ülkelerde de yükseliyor.

Şişmanlık, en az kanser türleri kadar büyük bir tehlike yaratıyor ve ciddi rakamlara ulaşan sağlık harcamalarına neden oluyor. Fazla kilolara eşlik eden sağlık sorunlarını kalp hastalıklarından diyabete, eklem rahatsızlıklarından solunum sistemi problemlerine kadar uzanan bir liste olarak sıralayabiliriz. Ülkemizdeki duruma baktığımızda ise TÜİK'in 2014 yılı verilerine göre her 5 kişiden birinin aşırı kilolu olduğunu görüyoruz. Erkek nüfusunun yüzde 15,3'ü, kadınların ise yüzde 24,5'i obez tanımının içerisinde yer alıyor.

-Aşırı kilolar, anne olmaya engel midir?
-Öncelikle aşırı kilonun tanımını yapmamızda yarar var. Vücut Kitle İndeksi değeri 30'un üzerinde olanlar, tıbbi olarak obez ya da aşırı kilolu olarak kabul edilir. Obeziteye çoğu zaman çeşitli sağlık sorunları eşlik eder. Kişinin diyabet, kalp hastalıkları, tansiyon gibi rahatsızlıklarının olması hem anne adayı hem de bebek için doğumu çok daha riskli bir hale getirecektir. Kilo nedeniyle merdiven çıkmakta zorlanan ya da uyku apnesi yaşayan bir kadın da öncelikle sağlığına kavuşmayı ister. Aşırı kilo sadece estetik bir problem değil, mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunudur. Anne olmaya engel olabileceği gibi özgüven ve sosyal izolasyon gibi faktörler düşünüldüğünde baba olmaya da engel olabilir.

Kilolarını bir aile kurmasının önünde engel olarak gören, sağlık sorunları nedeniyle hamileliği erteleyen ya da ilk doğumunda aldığı kilolar nedeniyle ikinciye cesaret edemeyen farklı öykülere sahip hastalarımız var. Tedavinin ardından hayatlarını çoğunlukla yeniden doğmak olarak tarif ediyorlar. Bedenleri, sağlık durumları, hayat tarzları büyük ölçüde değişiyor ve bebek sahibi olmak isteyenler için yaşamlarında yer açılıyor.

-Obezite nasıl tedavi edilir?
-Kilo kaybı sağlamak için diyet, egzersiz, yaşam tarzı değişikliği, ilaç tedavisi gibi çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Bu yollar denenmiş ve bir sonuç alınamamışsa endokronoloji uzmanı tarafından yapılacak incelemelerle kilo vermeye engel bir durum olup olmadığı incelenir. Kişinin durumu ve var olan hastalıkları da değerlendirilerek obezite cerrahisi uygulamalarını da içeren bir tedavi planı oluşturulur. Obezite cerrahisini, Vücut Kitle İndeksi 40'ın üzerinde olanlarda ya da Vücut Kitle İndeksi 35-40 arasında olup hipertansiyon, uyku apnesi gibi yan hastalıkları bulunanlarda tercih ediyoruz. Tüp Mide, Gastrik Bypass ve Mide Balonu gibi cerrahi uygulamalarla yüz güldüren sonuçlar alıyoruz. Kilo kaybıyla birlikte Tip 2 Diyabet, Kolesterol, Karaciğer Yağlanması ve Hipertansiyon gibi kiloya bağlı sağlık sorunlarında da iyileşme sağlanıyor.

-Anne olma hayali kuranlar, obezite tedavisinin ardından nasıl bir yol izlemeli?
-Kalıcı bir etki sağlanabilmesi için hastanın ameliyat sonrasında uzman bir ekip tarafından düzenli olarak takip edilmesi gerekir. Hasta, beslenme ve egzersiz açısından yeni bir yaşam tarzına geçmeze kilo almaya başlayabilir. Hamilelik sürecini de kilo alma zamanı diye esnek davranılabilecek bir zaman olarak değerlendirmemek gerekir. Obezite cerrahisinin ardından gebe kalmak isteyen hastalarımıza 18 ay beklemelerini tavsiye ediyoruz. Beslenmede önemli bir değişik olduğu için verilen kilonun sabitlenmesi vücudunun yeni bir dengeye kavuşması için bu süre gereklidir. Ameliyat sonrasında kadınlarda B12, demir, kalsiyum ve D vitamini eksiklikleri görülebilir. Annenin ve bebeğin yeterli besini alabilmesi çok önemli…

Kilo kaybının hızlı olduğu dönemde gebe kalmaktan özellikle kaçınmak gerekir. Gebelik zamanının belirlenmesi için mutlaka doktorunuza danışmanız tavsiye edilir. Gebelik boyunca da doktor ve bariatrik diyetisyen kontrolünde olmak sezeryan ihtiyacını azaltacaktır.

Bebeğinizi kucaklamaktan korkmayın

Ebeveynlerin özellikle ilk çocuk sahibi olduklarında, çevreden yoğun bir öneri ve yönlendirme bombardımanına tutulduklarını belirten KadıköyŞifa Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nuriye Ayça Gül; içe sinmeyen her hürlü önerinin doktora danışılması gerektiğini vurguluyor.

Bazen bu öneriler, özellikle bebekle olan iletişimle ilgiliyse kafa karıştırıcı olabilir. Savunmasız, başkalarına bağımlı, konuşamayan ve dertlerini ağlayarak ifade etmeye çalışan bu küçük meleklerle geçirilecek uzun bir yolculuğun ilk temellerini sağlam atmak, tüm aile için huzurlu yarınlar sunacaktır. Bu nedenle içinize sinmeyen her türlü öneri ya da uyarıyı bu işin uzmanı bir çocuk doktoruyla paylaşmalısınız.

Bunlardan biri de ; "bebeğini sık kucaklama", "alışırsa başa çıkamazsın" , "bırak ağlasın", "ağlar ağlar susar" gibi sözlerle ifade edilen kucaklama fobisidir. Bu ikazları da, sıklıkla aile büyükleri kendi dönemlerinden kalan bir takım hayat koşullarından esinlenerek yapmaktadır. Eskiden evlerde çamaşır, bulaşık vs... makinalarının olmaması, ziyaretçilerin sık, ev ortamlarının kalabalık olması gibi nedenlerden dolayı, annelere fazlaca sorumluluk düştüğü için, bebeğe ayıracakları zaman kısıtlı olduğundan bebek her istediğinde kucağa alınamıyormuş. Ama günümüzde koşullar değişti. Annelere ev işlerinde, yemek yapımında yardımcı birçok ev aleti var. En basitinden bebek bezleri bile kullanılıp atılan cinsten olduğu için anneyle bebeği birlikte sıkça vakit geçirebilir. Bebeğin istediği kadar; ne çok fazla koruyucu davranarak, ne de çok fazla mesafeli olarak, dozunda olmak kaydıyla kucağa alıp koklamalı, ten temasında bulunmalı, yanında olduğunuzu hissettirmelisiniz.

Yeni doğan bebeğe alışmakta erişkin yaşta olan ebeveynler nasıl bir adaptasyon stresi yaşıyorsa, bu küçük bedenlerde yeni ortama alışmakta bunun kat be kat fazlasını yaşayacaktır. Çünkü anne karnındaki gürültülü, karanlık ve sadece kendine ait olan ortamdan sonra çok farklı bir ortama geçiş vardır. Bu süreçte kendisini anlayacak, yeni yaşam alanında da güvende hissetmesini sağlayacak, gereksinimlerini karşılayacak birilerine ihtiyaç duyar. Çoğu zamanda bunu ağlayarak ifade ederler.
Bebekler sırf acıktıkları, altlarını kirlettikleri, gazları olduğu ya da başka bir sağlık sorunları var diye ağlamazlar. Her zaman bir sorun aramamak gerekir. Kendilerini güvende hissetmek, anne babalarıyla temas etmek için de ağlarlar ve kucaklanma gibi basit bir çözümle rahatlarlar. Özellikle dış dünyaya adaptasyonda ilk aylar başta olmak üzere ilk altı ay çok önemlidir.

İlk bir yıl, bebeği her istediğinde kucağa alıp sarılarak, sevgi dolu bir tonla ninniler söyleyerek; Ona, annen baban olarak biz senin yanındayız, ağlamalarına duyarlıyız ve ihtiyaçlarını önemsiyoruz mesajını verdiğiniz zaman çocuğun özgüveni ve ebeveynleriyle arasındaki iletişim köprüsü çok sağlam kurulacaktır.

Her bebeğin ağlama sıklığı ve kucaklanma isteği farklıdır. Geçirilen hamilelik sürecine, bebekle anne arasındaki diyaloğa, ailenin yapısına göre kimi bebek az, kimi bebek daha çok güven ihtiyacı, kucaklanma isteği gösterebilir. Yine kimi bebekler temastan daha fazla hoşlanır. Zamanla bebeğinizin kişilik yapısını ona duyarlı olduğunuzu göstererek anlayacaksınız. İlk zamanlarda eğer bebeğin sevgi, temas ihtiyacını yeterince kucaklayarak, emzirerek karşılarsanız bir süre sonra özgüveni ve ebeveynlere karşı güveni oluşan bebek artık kendi kendine vakit geçirmeyi de öğrenecektir.
Özellikle oturmaya başladıkları 6-7 aylardan sonra kucaklanma istekleri ve ihtiyaçları azalacaktır. Bazen de 6-7. aylarda yabancıları yadırgama fobisi oluşabilir. Belki bu dönem de geçici bir güven ihtiyacı artabilir. Bu dönemlerinde hakkıyla sevgi ve kucaklanma tatmini yaşayan bebekler, daha sonra kendi kendine vakit geçirebilen çocuklar olacaktır. Çünkü kendi başına oynadığında, bir şeye ihtiyacı olduğunda nasıl olsa birinin ona yardım edeceğini bilir ve güvenir, tedirginlik yaşamaz.

Bebeğini emziren anneler, emzirirken bebeğiyle sıkça temas etmektedir. Emzirmeyen annelerin, bebeğini kucağa alma ve sarılma gibi sevgi gösterilerini daha sık yapması gerekir.
Son zamanlarda uyku eğitimleri sırasında; ağladığında hemen kucağa almayın, ağlar ama bir süre sonra kendi kendine uyumayı öğrenir bakış açısı çerçevesinde olan yaklaşımları sıkça görüyoruz.

Evet, çocuk belki bu şekilde uyumayı öğrenir ama ruhunda, psikolojisinde annem ve babam bana duyarlı değil, yardım çağrılarıma kulak asmıyor kalıcı psikolojik zarar görebilir. İlk iki yıl bu açıdan çok önemlidir. İlk bir yıl anneye güvenli bağlanma dönemidir. İlk yılın 6-8 ayında yabancıları yadırgama döneminde güven duygusu ve sevgi ihtiyacının en iyi şekilde karşılanması, uzun vadeli sonuçlar açısından çok önemlidir. Aile içinde tatmin edilen sevgi ve güven ihtiyacı, bebeğin ruhunu yeterince beslediği zaman, özellikle 2 yaş sonrası ebeveynlere yapışık olmayan, dışa açık çocuklar gelişimini sağlayacaktır. Çocuk etrafına karşı güven ya da tehdit sorunu yaşamayacaktır. Bu sayede dört- beş aralığında tekrar olabilecek psikolojik değişimleri de en yumuşak geçişle atlatmış olurlar.
Sevginin, kucaklamanın, sarılmanın miktarı, ücreti, tükenme sorunu, kısıtlaması olmaz.

Çocuklarımıza sevgiyi sunmaktan kaçınmayalım. Mutlu yarınlar erken sevgi yatırımlarıyla mümkündür.