17 Aralık 2014 Çarşamba

2014'te Türkiye' nin neleri aradığına bakın.



Google en çok nelerin arandığını listelemiş, bende sizlerle paylaşmak istedim. Bu googlenin verileri ne kadar doğru neye göre bilmiyorum. Googlenin 2014te dünyanın neleri aradığı listesinden sunuyorum.
Google bazı kategorilerede ayırmış listeyi Dizi, Film, Kişiler, Nasıl yapılır, Televizyon programları, Yemek tarifi, Yükselen aramalar, şarkı olarak çeşitli aramaları sunmuş. Yani 2014te google de en çok ne aranmış? burdan bakabilirsiniz.

Popülerliği Artan Dizi
1Kiraz Mevsimi
2Güneşi Beklerken
3Kaçak Gelinler
4Kardeş Payı
5Medcezir
Daha fazla


En Çok Aranan Film
1Recep İvedik 4
2Düğün Dernek
3Eyvah eyvah 3
4Nymphomaniac
5Hükümet Kadın 2
Daha fazla

Popülerliği Artan Kişiler
1Nejat İşler
2Berkin Elvan
3Ekmeleddin İhsanoğlu
4İrem Derici
5Kenan Işık
Daha fazla

Popülerliği Artan Nasıl Yapılır?
1Baklava Nasıl Yapılır?
2Squat Nasıl Yapılır?
3Ombre Nasıl Yapılır?
4Makaron Nasıl Yapılır?
5Kürdan Nasıl Yapılır?
Daha fazla

Popülerliği Artan Televizyon Programları
1Arkadaşım Hoşgeldin
2Bu Tarz Benim
3Survivor 2014
4Canım Kardeşim
5Güldür Güldür
Daha fazla

Popülerliği Artan Yemek Tarifi
1Mercimek Köftesi
2Çıtırbörek
3Yalancı Baklava
4Helva
5Cordon Bleu
Daha fazla
Daha fazla

En Çok Aranan Yükselen Aramalar
1Seçim Sonuçları
2Dünya Kupası 2014
3Soma
4Flappy Bird
5Kobani
Daha fazla

Popülerliği Artan Şarkı
1Kalbimin Tek Sahibine- İrem Derici
2Vaziyetler- Sıla
3Yeniden- Yalın
4Naber- Hande Yener
5Koltuk- Demet Akalın
Daha fazla









Kaynak: https://www.google.com/trends/topcharts?hl=tr#vm=cat&geo=TR&date=2014&cid

İlgili Aramalar: internette en çok arananlar, nette en çok arananlar, popülerliği artan aramalar, en çok aranan şarkılar, en çok aranan yemek tarifleri, en çok aranan tv programları, nette en çok aranan film, internette en çok hangi filmler arandı, nette hangi şarkılar en çok arandı. 2014 te arama motoru googlede en çok arananlar

10 Aralık 2014 Çarşamba

Musibet- Akıllı Olsun




İlgili Aramalar:kertenkele dizisi, atv kertenkele dizisi, kertenkele çalıntı çıktı, kertenkele dizisi orjinal görüntüleri, kertenkele dizisi çalıntımı?

17 Kasım 2014 Pazartesi

Osmanlı fikir akımları, öncüleri ve batılalaşma süreci




OSMANLI SON DÖNEM FİKİR AKIMLARI VE ÖNCÜLERİ BATILALAŞMA SÜRECİ



Osmanlı Fikir Akımları

Osmanlı Devletinde meydana gelen fikir akımları ise Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük, Batıcılık ve Ademi Merkeziyetçilik başlıkları altında toplanabilmektedir.


OSMANLICILIK NEDİR?

Osmanlı Devleti’nin kurtarılabilmesi için meşruti bir sistemin kurulması ve bütün halkın bir düşüncede toplanmasının gerekmekte olduğu fikri ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti’ni oluşturan bütün milletlerin din, ırk ve mezhep farkı gözetmeksizin adalet, hoşgörü, özgürlük ve eşitlik ilkeleri içinde birbirleriyle kaynaştırılmasını hedefleyen fikir akımına Osmanlıcılık adı verilmiştir.

Osmanlıcılık akımı Genç Osmanlılar Cemiyeti tarafından ortaya çıkarılmış bir fikir akımıdır. Genç Osmanlılar Cemiyeti meşrutiyetin ilanını sağlamak için Abdülaziz’in ikna edilmesi gerektiğini savunmuş ve bu fikir doğrultusunda yoğun çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Genç Osmanlılar Cemiyeti'nin çalışmaları duyulunca bazı bu cemiyetin bazı üyeleri tutuklanmıştır. Diğerleri ise yurt dışına kaçabilmeyi başarmışlardır.

Genç Osmanlılar cemiyeti genellikle Babı Ali’nin politikasını eleştirmeye yönelmiştir. Sistemli ve devamlı çalışmalar gösterilmemiş olmasına rağmen mevcut politikaların eleştirilmeye başlanması, yüzyıllar boyunca yapılan her muameleye boyun eğen Türk Halkının uyanış sürecine girdiğinin bir göstergesi olarak nitelendirilmiştir.

Kısaca Osmanlıcılık akımı sayesinde;

1. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat ve Islahat Fermanlarının yapılması sağlanmıştır.

2. Meşruti yönetime geçilerek dini ve etnik kimliğe bakılmaksızın bütün Osmanlı vatandaşlarına yönetimde temsil hakkı tanınması sağlanmıştır.

Ancak milliyetçilik düşüncesinin güçlenmeye başlaması, Osmanlı yönetiminde yaşayan azınlıkların ısrarla bağımsız olmak istemeleri ve Avrupalı devletlerin azınlıkları koruma ve kışkırtma çalışmaları Osmanlıcılık fikir akımını zayıflatmıştır.


İSLAMCILIK NEDİR?

Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden güçlenmesi ve eski haline gelmesi için Genç Osmanlıların meşrutiyete dayanan Osmanlıcılık sistemini kabul etmesine karşılık, II. Abdülhamit istibdada dayanan İslamcılık sistemiyle bu güce kavuşulabileceğini düşünmüş ve bu fikir akımının yaygınlaşması için çalışmalarda bulunmuştur.

Kısaca İslamcılık; hangi milletten olursa olsun bütün Müslümanların halife etrafında birleşmesini hedef alan bir düşünce akımıdır.

İslamcılık düşüncesinin ortaya çıkış nedenleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Müslümanlarla Hristiyanlar arasındaki ilişkilerde bozulmalar görülmeye başlamıştır.

2. Müslüman ülkelerin Avrupalı Devletlerin sömürgesi haline gelmeye başlaması İslam Devletleri tarafından hoş karşılanmamaya başlamıştır.

3. Hristiyan ülkelerin İslam coğrafyasında başlattıkları sömürgecilik faaliyetleri İslam bilginlerinin, İslam birliğini sağlama konusunda propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Yapılan sömürgecilik faaliyetleri İslamcılık düşüncesinin benimsenmesini kolaylaştırmıştır.

4. Mebusan Meclisi’nin kapatılmasından sonra II. Abdülhamit’in Batıya karşı bir İslam birliği kurma düşüncesi devlet politikası haline gelmiştir. İslamcılık düşüncesine ve bu akıma verilen desteklere rağmen, Müslüman toplulukların Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmayıp ayrılmaları bir türlü engellenememiştir.

Avrupa’da gelişen Pan Germenizm, Pan Slavizm ve Afganlı Cemaleddin’den esinlenen II. Abdülhamit, Osmanlı Devleti’nde ki Müslüman topluluklarının dağılmasını engellemek için İslamcılık akımını desteklemiş ve sistemli bir şekilde bu düşünce akımını Osmanlı Devleti iç politikası haline getirmiştir.

İslamcılık akımının başarıya ulaşamadığının göstergesi kısaca aşağıda verilen örneklerle açıklanabilir:

1. Balkan Savaşları sırasında Müslüman olan Arnavutluk halkı bağımsızlığını ilan etmiştir.

2. Halife’nin I. Dünya Savaşı sırasında kutsal cihat çağrısı yapması fayda vermemiş, beklenen etki görülememiştir.

3. I. Dünya Savaşı’nda Müslüman Arapların İngilizlerle birlikte hareket edip Osmanlı Devleti’ni arkasından hançerlemesi bu akımın ne denli az bir etki sağladığının göstergesidir.



TÜRKÇÜLÜK NEDİR?

Türkçülük akımı II. Meşrutiyet döneminde bir kültür akımı olarak ortaya çıkmıştır. 19’uncu yüzyılın ortalarında Avrupa’ya öğrenime gönderilen Tanzimat Dönemi gençleri ve sürgüne gönderilen Genç Osmanlılar batılı Türkologların yaptıkları çalışmalardan etkilenmişlerdir.

Osmanlıcılık ve İslamcılık akımında başarı elde edilememesi neticesinde, Türkçülük akımı zamanla siyasal bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Tarihte Türkçe konuşulan yerlerdeki ulusların Türk kökenli olduğu savunulmuştur. Bu birliğin sağlanabilmesi için ise Türklerin tarihleri incelenmiş, tarihte aynı dil, din, ülkü ve soy birliğini sağlayan Türk topluluklarının bir çatı altında birleştirilmesi gerektiği düşüncesi kabul edilmiştir. Türkçülük akımın ana hedefi bu olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun ancak Türkçülük kavramının kabulü ve çizdiği yollarda gidilerek sağlanabileceği düşünülmüştür. Yapılan politikalar, çalışmalar bu düşünce yapısının çerçevesinde gelişmeye başlamıştır.

Türkçülük akımının güçlenmesindeki etkenler kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Osmanlıcılık ve İslamcılık akımının beklenen etkiyi yaratmaması ve başarısızlıkla sonuçlanması bu akımın güçlenmesini sağlamıştır.

2. Yönetimi ellerinde bulunduran İttihatçılar Türkçülük akımını desteklemişlerdir.

3. Bağımsızlıklarını kazanan Balkan uluslarının birleşerek Osmanlı Devleti’ne saldırması ve yapılan mücadelelerde birçok Türk’ün mağdur olması, zorluklarla karşılaşması, halkın bu akıma doğru yönelmesini sağlamıştır.

4. Avrupa’da görülmeye başlayan milliyetçilik akımları ve Avrupalı Devletlerin Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkları, gayrimüslimleri kışkırtma faaliyetleri sonucunda iki topluluk arasında meydana gelen üzücü olaylar, halkın bu akım etrafında toplanmasını hızlandırmıştır.

5. Rusya ve Avrupa’da yaşayan Türklerin baskılar sonucunda Anadolu’ya göç ettirilmeleri, meydana gelen bu göçün başlama sebepleri, halkın yaşadığı büyük sıkıntılar, Osmanlı topraklarında yaşayan Türk halkının milli duygularını kabartmış ve bu akıma yönelmelerini sağlamıştır.

Türkçülük akımının en önemli kişilerinden biri olan Ziya Gökalp fikirleri ile Türkçülüğü şekillendirmiş, Jön Türk ideolojisiyle Tük inkılâbı arasında güçlü bağlar kurmuştur. Türkçülük akımına bilimsel ve toplumsal bir boyut kazandırmayı başarmıştır.

Ziya Gökalp’e göre Osmanlı Devleti’nin kurtuluşu ve eski gücüne kavuşması üç temel esas üzerine meydana gelebilecektir.

Bu esaslar kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Toplumun aynı dilde, ahlakta, sanatta, hukukta vb. unsurlarda her daim Türk kültürüne bağlı kalınması,

2. Toplumun İslam ümmetinden olduğunun unutulmaması ve bu düşünceye sadık kalınması,

3. Bilim, teknik, teknoloji vb. alanlarda her zaman Batı’nın örnek alınması ve çalışmaların bu doğrultuda yapılması gerekliliğidir.

Bütün bu yollarla Türkçülük akımından destek alan ve her fırsatta Türkçülük akımını destekleyen İttihat ve Terakki Partisi, bütün Türkleri tek bir bayrak altında birleştirmeyi amaçlayan Turancılık (Pantürkizm) düşüncesini benimsemiş ve bu doğrultuda Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına girmesini sağlamıştır. Kaybedilen bu savaş neticesinde böyle bir fikrin mümkün olmayacağı, yalnızca bir hayal olabileceği, imkansız bir düş olabileceği anlaşılmıştır.

Bunun yanı sıra Mustafa Kemal tarafından başlatılan Anadolu Milliyetçiliği düşüncesi halk tarafından benimsenmiş ve Kurtuluş Mücadelesi Milliyetçilik düşüncesinin etrafında gerçekleşmiştir.


BATICILIK NEDİR?

Osmanlı Devleti 18‘inci yüzyıldan itibaren giderek Avrupalı Devletler karşısında gerilemeye başlamıştır. Dönemin aydınları ve ileri gelenlerinde Avrupalılara karşı bir özenti durumu görülmüştür. Avrupa Devletlerine karşı sempati besleyen kişiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti'nin giderek gerilemesi, Batılılaşma çabalarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Öncülüğünü Abdullah Cevdet, Süleyman Nafiz, Celal Nuri, Kılıçzade Hakkı ve Ahmet Muhtar'ın yaptığı Batıcılık akımı, batının üstün olduğunu ve batıya özenilmesi gerekildiğini savunmaya çalışmıştır. Batıcılık akımı üyeleri Avrupa'nın üstünlüğü konusunda hem fikir olmuşlar fakat din, gelenek, örf ve adetler konusunda aralarında fikir uyuşmazlıkları yaşamışlardır. Batıcılık görüşünün temelini, Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma yoluyla kurtulabileceği ve eski gücüne kavuşabileceğini düşüncesi oluşturmuştur.

Başlangıçta Askeri alanda yoğunlaşan Batılılaşma hareketleri zamanla diğer alanlara yayılmış ve II. Meşrutiyet döneminde fikir akımı olarak Osmanlı Siyasetine yön vermiştir. Batıcılık akımı giderek daha sistemli bir hal almış ve devleti oluşturan tüm unsurlarda etkisini göstermeye başlamıştır.

Batıcılık görüşünü benimseyenler Meşrutiyetle yapılan değişikliklerin yetersiz kaldığını savunmuşlardır. Siyasi değişimle birlikte hukuksal, toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlarda da Batılılaşmanın gerekli olduğunu savunmuşlardır.

Batıcılık görüşünü savunanların bazıları, İslam’ın kurallarının üstünlüğü çerçevesinde batılılaşmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Bu gruptaki kişilere Ilımlı Batıcılar adı verilmiştir. Bu akımın öncülüğünü Celal Nuri üstlenmiştir. Bu akımı benimseyenler; Osmanlı Devleti üzerinde düşmanca emelleri olan Avrupalılardan her şeyin alınmasına gerek olmadığını, yalnızca teknolojisinden faydalanılması gerektiğini savunmuşlardır.

Ilımlı batıcıların karşısında ise Aşırı Batıcılar grubu oluşmaya başlamıştır. Öncülüğünü Abdullah Cevdet’in üstlendiği Aşırı Batıcılar, her şekilde Batılılaşmanın şart olduğunu savunmuşlardır. Batı medeniyetinden başka bir medeniyet olmadığını, bu medeniyete ait her şeyden faydalanılması gerektiğini ve Osmanlı Devleti’nin çöküş sebebinin bilgisizlik ve eğitim eksikliği olduğunu savunmuşlardır.

Türkçülüğün “Turan” anlayışına karşı “İrfan” anlayışını benimseyen Aşırı Batıcıların savundukları düşünceler kısaca şu şekilde sıralanabilir:

1. Tek kadınla evlenilmesi,

2. Kadın özgürlüğünün sağlanması,

3. Şeriat mahkemeleri yerine laik mahkemelerin kurulması,

4. Batılı bir medeni kanunun kabul edilmesi,

5. Tekke ve zaviyelerin kapatılarak modern mekteplerin kurulması,

6. Sarık ve benzeri başlıklar fesin kaldırılıp yerine modern bir başlık kullanılması,

7. Batılıların mali ekonomik tutsaklığında kurtulmuş, milli bir ekonominin olması,

vb. fikirlerin gerekli olduğu, ancak bu sayede ülkenin kurtuluşa kavuşacağı öngörülmüştür.


ADEMİ MERKEZİYETÇİLİK NEDİR?

Ademi Merkeziyetçilik akımının öncülüğünü Ahrar Fırkası kurucusu Prens Sabahattin’in üstlenmiştir. Bu fikir akımının düşünceleri Osmanlı Devleti’nde resmi devlet politikası olarak uygulamaya sokulmuştur.



Bu fikir akımın görüşleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Osmanlı Devleti hükümetinin merkezi yetkileri azaltılmalıdır.

2. Devlet içindeki çeşitli unsurların yönetime katılması gerekmektedir.

3. Liberal ekonomiye geçiş yapılmalıdır.

4. Federal Devlet modeli uygulanmalıdır.

Ademi merkeziyetçilik diğer akımlar gibi istenen başarıya bir türlü ulaşamamıştır. Tüm akımlarda olduğu gibi Ademi Merkeziyetçilik akımı da vatanın düşmüş olduğu buhranlı durumdan bir an önce kurtarılması için uğraşmıştır. Fakat milliyetçilik akımının hızla yayılması, fikir akımlarının halk tarafından yeterince anlaşılamaması, Osmanlı Devleti’nde meydana gelen iç karışıklıklar ve dış baskılar sebebiyle, fikir akımlarının getirilerinden istenildiği kadar, tam anlamıyla verim sağlanamamıştır.

KAYNAK: tarihin.com






OSMANLI DÖNEMİNDE BATILALAŞMA


Batılılaşma ve Türkiye Tarihindeki Batılılaşma Denemeleri II

      III. Selim’den sonra Batılılaşma hareketlerini II. Mahmud devam ettirmiştir. Yeniçeri Ocağını kaldırarak, Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adı ile yeni bir ordu kurmuştur. Bunun yanında askeri alanda birçok yenilikler yapmıştır.
     Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere batılılaşma adı verilen hareketin esası, İkinci Mahmud devri sonuna kadar, sadece askeri ve teknik sahada ilerlemek ve bunun için batının lüzumlu olan ilminden istifade etmekti. Bu gaye ile gerekli bütün teşebbüsler yapıldı. Ancak bu çalışmalar, daha çok Avrupalı subay ve uzmanların kontrolünde oluyordu. Oysa yeni kurulan askeri ve teknik müesseseleri, mektepleri devam ettirebilmek ve bunlardan büyük ölçüde faydalanabilmek için, kendi insanını yetiştirmek lazımdı. Bunun için, ilk defa, 1827′de Paris’e öğrenci gönderildi ve sonraki yıllarda da bu uygulama devam etti.


     Batılılaşmanın askerî-teknolojik sahadan siyasî-idarî, hukukî ve iktisadî sahalara doğru resmen genişlemesi Tanzimat’la gerçekleşti. Tanzimat devrindeki Batılılaşma hareketiyle, Batının tekniğinin yanında kültürü de Osmanlı coğrafyasına girmiş bulundu. Tanzimat fermanının ilanı, meşrutiyetlerin ilanına ve anayasalcılığa da zemin hazırlamış oldu. Ayrıca iktisadi olarak benzemeyle Osmanlı, Batılı devletlerin de sömürü alanı olmasını sağladı.
     Tanzimat dönemi Osmanlı batılılaşmasının zirve noktasını teşkil etmektedir. Bürokratlar Avrupa’da yetişip ülkeye dönmekte ve Avrupai politikalar izlemektedir. Ayrıca Osmanlı’daki 19. yüzyıl fikir akımlarının çoğunun beslendiği yer Avrupa olmakla birlikte ‘Jön Türkler, Yeni Osmanlıcılar’ gibi gruplar Avrupa’da teşkilatlanmışlardır.

 Osmanlı Devleti, Batılılaşma kavramıyla 17. yüzyılın sonlarındaki gelişmeler neticesinde 18. yüzyılın başlarında tanışmıştır. O zamana kadar Osmanlı, birçok alanda Batıdan ilerideydi. Ancak Batının ilerleyen tekniği karşısında Osmanlı hiçbir şey yapamamış ve nihayetinde 1699’da ilk toprak kaybını yaşamıştır. Bu olay, Osmanlı’nın Batının tekniği karşısında geri kaldığını anlamasına ve ilerdeki Batılılaşma hareketlerinin başlamasına zemin oluşturmuştur.
     Osmanlı’daki Batılılaşma hareketlerinin başlangıcını Lale Devrinin(1718-1730) başlaması olarak alabiliriz. Pasarofça Anlaşmasının imzalanmasıyla Osmanlı Devleti bir duraklama içerisine girdi. Batı ile aradaki mesafeyi kapatmak için bu dönemi fırsat olarak kullanmaya çalışan Osmanlı Devleti Batıya elçiler gönderdi, ticaret, sanat ve kültür hayatı gelişti. Bu sırada Paris’e giden Yirmisekiz Mehmed Çelebi, burada birçok müesseseleri gezdi ve raporlar sundu. Oğlu Mehmed Said Efendi ise ilk Türk matbaasının açılması için izin istedi. Şeyhülislam Abdullah Efendi, matbaanın çok hayırlı bir hizmet olacağına ve açılması gerektiğine dair fetva verdi ve matbaa kuruldu. Rochfart isminde bir Fransız subayına Osmanlı ordusunun ıslahı için rapor hazırlatıldı.

     Sultan I. Mahmud (1730-1754), Sultan III. Mustafa (1757-1774) ve Sultan III. Selim (1789-1807) devirlerinde de bu faaliyetler devam etti. Hatta batılılaşma hareketlerinin başlangıcı olarak III. Selim’i temel alan görüşler de azımsanmayacak kadardır. Elbette III. Selim bu yolda çok çaba sarf etmiştir. Batılılaşma hareketlerini askeri alana yoğunlaştırmış, bozulan Yeniçeri ocağına karşı Nizam-ı Cedidi kurmuştur. Ancak bu durum Yeniçerilerin hoşuna gitmediğinden canından olmuştur.

Cumhuriyet’in Kurulması Sürecinde Batılılaşmanın Etkisi

     Batılılaşma hareketleri, Osmanlı yıkıldıktan sonra da Cumhuriyetin kurulmasıyla devam ettirilmiş ve devrim niteliğini almıştır. Cumhuriyetin kuruluş sürecindeki Batılılaşma hareketleri Osmanlı’dakinden çok daha fazla olmuştur. Zira I. Dünya Savaşıyla parçalanan bir imparatorluğun merkezinde ve emperyalist devletlere karşı yeni bir savaş sonucunda kurulmuş bir devlet olduğunu ve her şeye yeniden başlandığını göz önünde bulunduracak olursak, devletin Batılılaşma hareketine nasıl sarıldığını bir nebze anlayabiliriz. Ancak bu Batılılaşma tepeden aşağıya ve dayatılmış bir harekettir ve halk nezdinde tezahürü kolay olmamıştır. Bu açıdan Tanzimat’la Cumhuriyet devri uygulamaları arasında esasta fark yoktur. Halk ise bu hareketlere hemen her zaman karşı çıkmış, istikrahla karşılamıştır. Bu nedenle batılılaşma, aynı zamanda idareci kadro ve aydınlarla halkın arasının gittikçe açılmasını, hatta bu farklılaşmanın düşmanlığa dönüşmesini de ifade eder. İlerici gerici sınıflandırmaları yine böyle bir yaklaşımın ürünüdür. Batılılaşmanın empoze edildiği ülkelerde demokratik bir geleneğin yerleşememesi de bu tarihî birikimle yakından ilgilidir. Çünkü olup biten şeyleri halk ne istemiştir, ne olması için gayret sarf etmiş, ne de benimsemiş, içine sindirmiştir.

     Türkiye, tek partili yönetimden çok partili yönetime kadar Batılılaşma süreci içerisinde bulunmuştur. Çok partili hayata geçişle birlikte sanayileşme ve kapitalizme ayak uydurma süreci başlamıştır. Bu da modernleşmenin başladığının göstergesidir. Bu süreçten liberalleşmeye kadar olan süreç, Türkiye için modernleşme sürecidir. Ve liberalleşmeyle birlikte Türkiye, küreselleşen dünyaya ayak uydurmaya başlamıştır.

İlgili Aramalar:
İlgili Aramalar:

1. Dünya Savaşında Osmanlı Cepheleri



1. DÜNYA SAVAŞINDAKİ CEPHELER.
1. DÜNYA SAVAŞINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU CEPHELERİ

    Kafkasya Cephesi (1914-1918), Rusya'ya karşı.
    Sina ve Filistin Cephesi (1914-1918), Büyük Britanya'ya karşı.
    Irak Cephesi (1914-1918), Büyük Britanya'ya karşı.
    Hicaz-Yemen Cephesi, Büyük Britanya'ya ve Araplara karşı.
    Çanakkale Cephesi (1915), Büyük Britanya'ya ve Fransa'ya karşı.

İkinci Dereceden Cepheler

    İran Cephesi (1914-1918), Rusya ve İngiltere'ye karşı.
    Galiçya Cephesi (1916-1917), bir Osmanlı kolordusu 1916-17'de Berezhany kasabası çevresinde Rusya'ya karşı Avusturya-Macaristan safında savaşmıştır.
    Balkan Cephesi (1916-1918), 10. ve 20. Osmanlı Kolordusu Alman, Avusturya ve Bulgar birlikleriyle beraber Büyük Britanya'ya, Fransızlara ve Sırplara karşı savaşmıştır.

Osmanlı donanmasının Rus gemi ve limanlarına saldırması üzerine 1 Kasım 1914 günü Rus ordusu Kafkasya’da sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girdi. Hemen ardından 2 Kasım'da Rusya, 5 Kasım'da İngiltere Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. Osmanlı Devleti buna 14 Kasım'da Cihad-ı Ekber ilanıyla karşılık verdi.

 BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI



Nedenleri:

1. Avrupalı devletlerin sömürgecilik faaliyetleri, hammadde ve pazar rekabeti.

2. Almanya ve İtalya’nın sömürgeciliğe başlamaları.

3. İngiltere ve Fransa’nın, Almanya’ya karşı silahlanmaya başlaması.

4. Rusya’nın ideallerini gerçekleştirme isteği.

5. Balkanlar’da Slav - Germen çekişmesi.

6. Fransız İhtilali’nin doğurduğu milliyetçilik akımı.

7. Fransa’nın Alsace-Loraine’i Almanya’dan almak istemesi.

8.  Avusturya-Macaristan prensinin Saraybosna’da bir Sırp milliyetçi tarafından öldürülmesi (28 Haziran 1914).



I. Dünya Savaşı Öncesi Oluşan Bloklar

İttifak (Bağlaşma) Bloğu    


 İtilaf (Anlaşma)Bloğu

Almanya

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu

İtalya


İngiltere

Fransa

Rusya



İtalya, İttifak grubunda iken Antalya ve çevresinin kendisine bırakıldığı gizli Londra Antlaşması ile İtilaf Grubu’na geçmiştir.

Bulgaristan Çanakkale Savaşı’ndan sonra İttifak Grubu’na katılmıştır.



Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Girme Nedenleri

1. İttihatçıların Almanlara sempati duyması.

2. Alman desteği ile devletin kurtulacağına inanılması.

3. Osmanlı Devleti’nin Almanya ile gizli bir anlaşma yapması (2 Ağustos 1914).

4. Osmanlı Devleti’nin siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi.

5. Osmanlı Devleti’nin, İngiltere ve Fransa’nın ekonomik baskılarından kurtulmak istenmesi.

6. Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları geri almak istemesi.

7. Osmanlı coğrafyasının jeopolitik önemi.



Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni I.Dünya Savaşı İçine Çekme Nedenleri

1. Almanya’nın halifelik makamını kullanarak İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Müslümanları ayaklandırmak istemesi.

2. Almanya’nın yeni cepheler açarak İtilaf devletlerinin kendi üzerindeki baskısını hafifletmek istemesi.

3. Almanların, İngilizler’in Osmanlı toprakları üzerinden geçen Uzak Doğu sömürge yollarını ele geçirmek istemesi.

4. Almanya’nın Musul-Kerkük petrollerinden yararlanmak istemesi.

5. Almanya’nın, İtilaf devletlerinin Boğazlar yoluyla Rusya’ya yardım göndermesini önlemek istemesi.

6. Almanların İngilizlerden kaçan Goben ve Breslav adlı gemileri Osmanlı Devleti’ne sığınmıştır.

7. Osmanlı, gemileri satın aldığını açıklamış ve gemilerin adlarını Yavuz ve Midilli olarak değiştirmiştir.

8. Bu gemiler, Rusya’nın Sivastopol ve Odesa limanlarını bombalamıştır.

9. Ruslar bunun üzerine Karadeniz sahillerine ve Doğu Anadolu'ya saldırmıştır.



OSMANLI DEVLETİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI’NDA SAVAŞTIĞI CEPHELER

   Topraklarımızda Savaştığımız Cepheler     Topraklarımız Dışında Savaştığımız Cepheler

          1. Kafkas Cephesi                                              1. Makedonya

          2. Kanal Cephesi                                                2. Galiçya Cephesi

          3. Filistin-Suriye Cephesi                                 3. Romanya

          4. Irak Cephesi

          5. Çanakkale Cephesi

          6. Hicaz-Yemen Cephesi



Kafkas Cephesi

Cephenin Açılma Nedenleri :

1. İttihatçıların Orta Asya’daki Türkleri birleştirme ve Hindistan’a kadar toprakları genişletme isteği.

2. Almanların Bakû petrollerini ele geçirmek için Osmanlı’yı kışkırtması.

3. Rusların Doğu Anadolu’ya saldırmasıyla mücadele başlamıştır (1 Kasım 1914).

4. Enver Paşa Sarıkamış’ta Ruslara karşı cephe açmıştır.

5. 90.000 asker Allahuekber Dağları’nda soğuktan donarak şehit olmuştur (Sarıkamış Faciası).

6. Ruslar, Doğu Anadolu’yu işgal etmiştir.

7. M. Kemal Muş ve Bitlis’i Ruslardan geri almıştır (1914).

8. Rusya’da Bolşevik İhtilali çıkmıştır (1917).

9. Rusya Brest Litowsk Antlaşması ile I.Dünya Savaşı’ndan çekilmiş; Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne bırakmıştır (3 Mart 1918).



Kanal Cephesi

Cephenin Açılma Nedenleri :

1. Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı İngilizler’den geri alma düşüncesi.

2. Osmanlı Devleti’nin, İngilizler’in Uzak Doğu sömürgeleriyle olan bağlantısını kesmek ve Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek istemesi.

3. Cephede mücadele 3 Şubat 1915’te başlamıştır.

4. Almanya’nın desteği ile iki kez harekat düzenlenmiştir.

5. Osmanlı Devleti başarılı olamamıştır (1916).



Suriye ve Filistin Cephesi

Cephenin Açılma Nedenleri :

1. Osmanlı Devleti’nin İngilizler’in Süveyş’ten kuzeye doğru ilerleyişini durdurmak istemesi.

2. İngilizler Halep’e kadar ilerlemiştir (1918).

3. Yıldırım Orduları Komutanı M.Kemal Paşa, İngilizler’i Halep’in kuzeyinde durdurmuştur.

4. Misak-ı Milli’nin Suriye sınırı çizilmiştir.



Irak Cephesi

Cephenin Açılma Nedenleri :

1. İngilizler’in Rusya’ya yardım ulaştırmak istemesi.

2. İngilizler’in Musul-Kerkük petrollerine sahip olmak istemesi.

3. İngilizler’in Hint deniz yolunun güvenliğini sağlamak istemesi.

4. İngilizler’in Basra’ya çıkarma yapmasıyla başlamıştır.

5. Türk ordusu Kut-ül Amare’de başarılı olmuş ise de, İngilizler Bağdat’ı ele geçirmiştir (11 Mart 1917).



Çanakkale Cephesi

Cephenin Açılma Nedenleri :

1. İtilaf Devletleri’nin Rusya’ya yardım göndermek istemesi.

2. İtilaf Devletleri’nin Boğazlar’ı ele geçirerek, Osmanlı’nın İttifak Devletleri ile bağlantısını kesmek ve Osmanlı’yı saf dışı etmek istemesi.

3. İtilaf Devletleri’nin Balkan devletlerini yanlarına çekmek istemesi.

4. Osmanlı’nın Kafkas ve Kanal cephelerinden çekilmesinin sağlanmak istenmesi.



İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı’na saldırmış, savaş başlamıştır (19 Şubat 1915).

Mayınlı boğazlardan İtilaf Devletleri geçememiştir.

İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası’na ve boğazın iki yakasına asker çıkarmıştır. Türk askeri Gelibolu, Conkbayırı, Anafartalar’da başarı elde etmiştir Mustafa Kemal bu cephede başarılar kazanmıştır.

Düşman askerleri sekiz ay sonra savaştan çekilmek zorunda kalmıştır (9 Ocak 1916).



Çanakkale Savaşı’nın Sonuçları :

1. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı, yalnız bu cephede başarılı olmuştur.

2. Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı’nın uzamasına neden olmuştur.

3. 500.000 insan ölmüştür.

4. M. Kemal; önce albay, daha sonra da general olmuş, yurt içinde ve dışında tanınmıştır.

5. Bulgaristan İttifak Devletleri yanında savaşa katılmıştır.

6. Rusya’da Bolşevik İhtilali olmuş, SSCB kurulmuştur.

7. Kafkas Cephesi kapanmıştır.

8. Zafer, tutsak milletlere bağımsızlık mücadelesinde bir örnek oluşturmuştur.



Hicaz-Yemen Cephesi

Cephenin Açılma Nedeni :

1. Osmanlı Devleti’nin kutsal yerleri İngilizlerden korumak istemesi.

2. İngilizler Arapları Osmanlı aleyhine kışkırtmıştır.

3. Fahrettin Paşa İngilizler’le ve Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile mücadele etmiş, başarılı olunamamıştır.



Galiçya, Romanya ve Makedonya Cephesi

Cephenin Açılma Nedeni :

1. Osmanlı Devleti’nin; müttefiklerine (özellikle Almanlara) yardım etmek istemesi.

2. Osmanlı; Rusya, Romanya ve Fransa ile mücadele etmiş, fakat başarılı olamamıştır.



Notlar:

Mustafa  Kemal; Kafkas, Çanakkale ve Suriye-Filistin cephelerine katılmıştır.

Kafkas ve Kanal cepheleri taarruz cepheleridir ve bu cephelerin açılmasında Almanya’nın isteği etkili olmuştur. Kanal cephesinde Almanlar cephane yardımı da yapmışlardır.

Osmanlı Devleti Galiçya, Romanya ve Makedonya Cephesi’nde kendi sınırları dışında savaşmıştır.

Brest-Litowsk Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Berlin Antlaşması ile Rusya'ya verdiği Kars, Ardahan ve Batum'u geri almıştır.

Osmanlı'nın kazandığı tek cephe Çanakkale'dir.

Başta kazanılmaya çalışılıp kaybedilen cephe Irak'tır.


 OSMANLI DEVLETİ’Nİ PAYLAŞMAK İÇİN İMZALANAN

GİZLİ ANTLAŞMALAR


Boğazlar Antlaşması (1915)

İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanmıştır.

İstanbul ve Boğazlar, Rusya’ya bırakılmıştır.



Londra Antlaşması (1915)

İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında imzalanmıştır.

İtalya’ya Antalya ve çevresi ile Oniki Adalar bırakılmıştır.

İtalya bu antlaşmadan sonra İtilaf Grubu’na katılmıştır.



Petrograt Protokolü (1916)

İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında imzalanmıştır.

Rusya’ya Boğazlar’a ek olarak Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon’a kadar olan Doğu Karadeniz bölgesi bırakılmıştır.



Sykes-Picot Antlaşması (1916)

İngiltere ve Fransa arasında, İtalya’dan gizli olarak yapılmıştır.

Rusya; Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu’nun kendisine verilmesi şartı ile bu anlaşmayı kabul etmiştir.

Fransa’ya; Adana, Hatay, Suriye kıyıları ve Lübnan bırakılmıştır.

İngiltere’ye Musul hariç Irak bırakılmıştır.

Suriye’nin diğer bölgeleri ile Musul ve Ürdün’ü kaplayan bölgede Büyük Arap Krallığı kurulması kararı alınmıştır.

Arap Krallığı İngiliz ve Fransız himayesinde olacaktır.

Özerk bir Filistin Devleti kurulacaktır.

Bu antlaşma ile Araplar, İngilizler’in yanında Osmanlı’ya karşı savaşmıştır.



Not :

Antlaşmanın İtalya’dan gizli yapılmasında, İtalya’nın aktif olarak I.Dünya Savaşı’na katılmaması etkili olmuştur.



Saint-Jean De Maurienne Antlaşması (19 Nisan 1917)

İtalya, kendisinden gizli olarak imzalanan Sykes Picot Antlaşması’na tepki göstermiştir.

Konya, Antalya, Aydın ve İzmir çevresi İtalya’ya bırakılmıştır.



Mc Mahon Antlaşması

İngilizler Arapları Osmanlı aleyhine kışkırtmıştır.

Araplara Büyük Arap Krallığı kurma sözü verilmiştir.



Not 1: Rusya’da Bolşevik İhtilali olmuştur. Bunun üzerine İtilaf Devletleri Rusya’ya bırakılan toprakların yarısında Özerk Kürt Devleti oluşturmayı, diğer yarısını da Ermenistan’a vermeyi kararlaştırmışlardır.

Not 2: Bolşevik Rejimi gizli antlaşmaları açıklayınca, gizli antlaşmalar uygulanma zemini bulamamıştır.

Not 3: Gizli Antlaşmalara tepki olarak Wilson İlkeleri yayınlanmıştır.



WİLSON İLKELERİ

ABD Başkanı Wilson, gelecekte yapılacak barışın ilkelerini açıklamıştır (8 Ocak 1918).

Buna göre:

1. Yenen devletler, yenilen devletlerden toprak ve tazminat almayacak.

2. Devletlerarasında gizli herhangi bir antlaşma yapılmayacak, antlaşmalar açık olarak yapılacak.

3. Devletlerarasında eşitlik sağlanacak, uluslararası ekonomik engeller kaldırılacak.

4. Ülkeler arasında silahlanma yarışına son verilecek.

5. Alsace – Loraine Fransa’ya geri verilecek.

6. İşgal edilen Rus toprakları boşaltılacak.

7. Belçika yeniden kurulacak.

8. Uluslararası anlaşmazlıkları barış yoluyla çözmek için Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kurulacak.

9. Boğazlar her devlete açık olacak.

10. Türk egemenliği altında yaşayan diğer milletlere kendini yönetme hakkı verilecek.

11. Osmanlı Devleti’nin Türk bölgelerine egemenlik hakkı verilecek.



Not:

İtilaf Devletleri, toprak elde etmek için Paris Barış Konferansı’nda manda ve himaye fikrini ortaya atmıştır.

Not:

İtilaf Devletleri, Wilson İlkeleri’ne ters düşmemek için Mondros Antlaşması’na 7. ve 24. maddeleri koymuşlardır.



ATEŞKES ANTLAŞMALARI

Rusya; Brest-Litowsk Antlaşması ile (3 Mart 1918).

Bulgaristan Selanik Antlaşması ile (29 Eylül 1918).

Osmanlı Devleti Mondros Ateşkes Antlaşması ile (30 Ekim 1918).

Avusturya Villa Gusti Antlaşması ile (3 Kasım 1918).

Almanya ise Rethondes Antlaşması ile (11 Kasım 1918) savaştan çekilmişlerdir.



I.DÜNYA SAVAŞI’NI BİTİREN

BARIŞ ANTLAŞMALARI

Savaşı bitiren barış antlaşmalarının metni Paris Barış Konferansı’nda hazırlanmıştır (18 Ocak 1919).



Versailles Barış Antlaşması (28 Haziran 1919) Almanya ile imzalanmıştır.

Almanya;

Alsace-Loraine’i Fransa’ya bırakmıştır.

Bir kısım topraklarını Belçika ile yeni kurulan Litvanya, Polonya ve Çekoslovakya’ya bırakmıştır.

Sömürgeleri galip devletler arasında paylaşılmıştır.

Avusturya ile haberleşmeme sözü vermiştir.

Zorunlu askerlik kaldırılmıştır.

Ağır silahlara sahip olması yasaklanmıştır.

Savaş tazminatı ödemeyi kabul etmiştir.



Saint-Germain Barış Antlaşması (10 Eylül 1919) Avusturya ile imzalanmıştır.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu iki ayrı devlet olmuştur.

Avusturya; Macaristan, Yugoslavya ve Çekoslovakya’nın bağımsızlığını tanımıştır.

Avusturya’da zorunlu askerlik kaldırılmıştır.

Avusturya, Milletler Cemiyeti’nin onayını almadan Almanya ile birleşmemeyi kabul etmiştir.



Neuilly Barış Antlaşması (27 Kasım 1919) Bulgaristan ile imzalanmıştır.

Bulgaristan; Güney Dobruca’yı Romanya’ya, Batı Trakya’yı Yunanistan’a, bir kısım topraklarını ise Yugoslavya’ya bırakmıştır.

Bulgaristan’da zorunlu askerlik kaldırılmıştır.

Deniz ve hava kuvveti bulunmayacak, orduda asker sayısı 25.000 kişiyi geçmeyecek.



Trianon Barış Antlaşması (4 Haziran 1920) Macaristan ile imzalanmıştır.

Macaristan;

Topraklarının büyük kısmını Romanya, Çekoslovakya ve Yugoslavya’ya bırakmıştır.

Macaristan’da zorunlu askerlik kaldırılmıştır.

Deniz ve hava kuvvetleri bulunmayacaktır.



Sevr Barış Antlaşması (10 Ağustos 1920) Osmanlı Devleti ile imzalanmıştır.

Mebusan Meclisi kapalı olduğundan anlaşma onaylanmamış ve uygulanamamıştır.

Osmanlı Devleti'nin imzaladığı son antlaşmadır.



Notlar:

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu iki ayrı devlet olmuştur.

Neuilly Antlaşması ile Bulgaristan’ın Ege Denizi ile bağlantısı kesilmiştir.

Trianon Antlaşması, ileride çıkacak azınlıklar meselesinin zeminini hazırlamıştır.

Sevr Antlaşması, Osmanlı’nın imzaladığı son antlaşmadır, Mebusan Meclisi dağıtıldığından onaylanmamış ve uygulanmamıştır.



I. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI

1. Savaştan en karlı devlet İngiltere çıkmış ve Avrupa’nın en güçlü devleti olmuştur.

2. Fransa, Almanya’nın etkisinden kurtularak ikinci güçlü devlet haline gelmiştir.

3. İtalya, Avusturya’dan toprak almış ve Oniki Adalar’a hakim olmuştur.

4. Rus, Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları yıkılmış yeni milli devletler kurulmuştur.

5. Litvanya, Letonya, Estonya, Finlandiya, Yugoslavya, Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, SSCB kurulan yeni devletlerdir.

6. Avrupa’da denge boşluğu meydana gelmiştir.

7. Yenilen devletlerde rejim değişikliği olmuştur.

8. Dünya barışını sağlamak için merkezi Cenevre’de olan Milletler Cemiyeti kurulmuştur.

9. Sömürgeciliğin yerini manda ve himayecilik almıştır.

10. Sınırlar çizilirken “milliyetçilik” ilkesi dikkati alınmadığından “azınlıklar” meselesi çıkmıştır.

11. I. Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşmalar, II. Dünya Savaşı’nın zeminini hazırlamıştır.



BARIŞIN DEVAMINI SAĞLAMA ÇABALARI

Milletler Cemiyeti (10 Ocak 1920)

Paris Konferansı’nda Milletler Cemiyeti’nin kurulması kararlaştırılmıştır.

Versailles Antlaşması’ndan sonra Cenevre’de resmen kurulmuştur.

Cemiyet yalnızca büyük devletlerin çıkarlarını korumuş, güvenilirliğini yitirmiştir.



Locarno Antlaşması (16 Ekim 1925)

Fransa’nın Almanya’ya olan güvensizliği sonucu imzalanmıştır.

Antlaşma Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya arasında imzalanmıştır.

Anlaşmazlıkların barış yoluyla ve Milletler Cemiyeti aracılığıyla çözülmesi kararlaştırılmıştır.



Kellog Paktı (27 Ağustos 1928)

Antlaşma ABD, Almanya, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya, Japonya ve Çekoslovakya arasında Paris’te imzalanmıştır.


 kaynak: I. Dünya Savaşı YAZISI  www.tarihogretmeni.com' dan alınmıştır.







İlgili Aramalar:

Osmanlının yıkılma sebebi ile ittihat ve terakki




OSMANLI DEVLETİNİN YIKILIŞ SEBEPLERİ
OSMANLI DEVLETİNİN YIKILIŞ NEDENLERİ
OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN YIKILMA SEBEBİ

A.İÇ SEBEPLER
a.Devlet idaresinin bozulması
b.Osmanlı toprak sisteminin bozulması
c.Yeniçeri ocağının bozulması
d.Medrese ve eğitim sisteminin bozulması
e.Adliye mekanizmasının çöküşü

f.Kapitülasyonlar
g.Osmanlının batı gelişmelerine yetersizliği
h.Toplum yapısı ve gayrimüslimler


B.DIŞ SEBEPLER
a.Osmanlı devletinin jeopolitik konumu
b.Şark meselesi
c.Büyük devletlerin Osmanlı üzerindeki emelleri
İÇ SEBEPLER
a.Devlet İdaresinin Bozulması
Türk örf hukukuna göre veraset bir gelenek şeklinde bazı prensiplere bağlanmıştı.Hanedan üyelerinin güçleri ve nüfuzları varsa tahta geçerdi.
Bu 18.yy da değiştirildi.
B.Osmanlı Toprak Sisteminin Bozulması
Toprak düzeni Osmanlı devletinin gücünü teşkil eden temel unsurlardan biridir.
Tımar topraklarının yabancılara üç yüz akçe karşılığında tımar verilmesi tımar sisteminin bozulması had safhaya ulaşmıştır.
C.Yeniçeri Ocağının Bozulması
Seferler sonunda elde edilen ve hristiyan kavimlerce meskun olan yerlerden toplanan gençlerin Türk İslam kültür ve terbiyesiyle yetiştirilmek suretiyle devletin hassa kuvvetlerini teşkil eden kuvvetlerin esasını oluşturmaktadır.

Yeniçeri ocağına bir sürü işsiz ve güçsüzün ekmek kapısı haline gelmiş sağlam temelleri sarsılmış, devlet işlerine el atmış, kendini devlet adamlarından daha üstün saymış, ağalarını paşalarına isyan etmiştir.
D.Medrese Eğitim Sisteminin Bozulması
Medreselerin çok önemli yeri vardır. Fakat Osmanlı medreseleri 16.yy dan sonra akli ilimleri tamamiyle bırakmaları, belki de bu ilimlerde birkaç yüzyıldır herhangi bir gelişmenin olmayışı ve medreselerde okutulmamasıdır.
E.Adliye Mekanizmasının Çöküşü
Adalet müessesi Türk devletlerinin başlangıçtan beri var olan üç kurumdan biridir. Diğerleri ordu ve maliyedir.
Biz de “Adalet mülkün temelidir.” prensiplerinden biridir.


Osmanlı ülkesinde 19.yy da adaletin yerini rüşvet, adam kayırma ve menfaat almıştır.
Bu devirde tayin edilen valiler ve kadılar hakkın, hukukun değil, daha çok kendi menfaatlerinin yanında yer almıştır.
F.Kapitülasyonlar
1935 tarihinden başlayarak 1923 e kadar tam 228 yıl devletin başına büyük gaileler açmıştır.
Osmanlı kapitülasyonları muahededen çok fermandır. Karşılıklı anlaşma söz konusu değildir.
G.Batıdaki gelişmelere karşı Osmanlının tutumu
Batıdaki devletlerin geniş denizlere seferler düzenleyip,sömürgeler elde edip
servet ve marifetlerini arttırdıkları 16.yy da
Osmanlı Devletibu avrupa hareketine katılmamıştır.
H.Toplum yapısı ve gayrimüslümanlar
Büyük devletlerin hepsi gibi değişik dinlere,mezheplere inanan,değişik dillerde konuşan bir çok kavimlere hakim olan
Osmanlı Devleti halkını maddi, manevi tesirlerle uzlaştırarak birleştirmeyi başaramamıştır.
B. DIŞ SEBEPLER
A.Osmanlı devletinin jeopolitik konumu
Osmanlı devletinin merkez noktasını günümüz Türkiyesi oluşturmakta idi.
Bu coğrafi mıntıka tarih boyunca gerek ekonomi değeri, gerekse jeopolitik konum
dolaysıyla sömürgecilerin cazibe merkezidir.
B.Şark Meselesi
Şark meselesi batılılar için 1071de malazgirt zaferiyle başlar.
Daha sonra 2.ci viyanayla dahada artarak
taarruza geçmiştir.

Avrupanın gayeleri
1. Balkanlardan Osmanlı hakimiyetindeki hırıstiyanları kurtarmak
2.Bu gerçekleşmezse hırıstiyanlar içinreformlar istemek.
3.Türkleri balkanlardan atmak.

4.Osmanlı Devletinin asya toprakları üzerişinde yaşayan hırıstiyanlara reformlar yaptırmak ,muhtariyetler verdirmek mümkünse onlarınistikballerine kavuşmasını sağlmak.
C.Büyük Devletlerin Osmanlıüzerinde Emelleri
Şimdi söz konusu devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki menfaatleri ve istekleri üzerinde tek tek duralım.
Bu devletler şunlardır : Rusya , İngiltere,
Fransa , İtalya.

RUSYA: 1689/1723 Yılları arasında hüküm süren çar Petro ‘nun Rusya’ya milli bir politika olarak boğazlar ve akdenize inme siyaseti.





OSMANLI ISLAHATLARI İLE TÜRK İNKİLABI ARASINDAKİ FARK

Islahat ile inkılap arasındaki fark

İnkılap, mevcut düzenin yıkılması ve yıkılan düzenin yerine yeni bir düzenin kurulması anlamında kullanılır. İnkılabın en son hedefi, devletin düzen ve işleyişini değiştirmek olduğu kadar, sosyal ilişkileri değiştirmek ve ihtiyaçlara göre hukuk kuralları koymak da olabilir. Ancak ıslahat, var olan düzenin üzerinde yapılacak değişikliklere denir ve ıslahatta zor kullanma yoktur.

Türk İnkılâbı’nı Osmanlı Islahatlarından Ayıran Farklar Maddelerle:
1.Kapsamlı, değişimci ve köklüdür.
2.Sadece devleti ve kurumları değil halkı da yüceltmeyi amaçlamıştır.
3.Islahatlar tereddütlü; inkılâplar kararlıdır.
4.İnkılâplarda dış baskı yoktur.
5.Sıra izlendi: Önce çağdaşlaşmayı engelleyen kurumlar kaldırıldı; sonra yenilik yapıldı.



Osmanlı Devletinin Dağılma Dönemi Padişahları kimlerdir
Osmanlıda Dağılma Dönemi Padişahları

Osmanlı Devletinin Dağılma Dönemi Padişahları özet

III.selim (1787-1807)
IV.Mustafa (1807-1808)
II.Mahmut (1808-1839)
Abdülmecit (1839-1861)
Abdülaziz (1861-1876)
V.Murat (1876-1876)
II.Abdulhamit (1876-1909)
V.Mehmet reşat (1909-1918)
Mehmet Vahdettin (1918-1922)

Osmanlı Devletinin Dağılma Dönemi Padişahları Açıklamalı

III. Selim (1789 - 1807)

Sultan Üçüncü Selim, 24 Aralık 1761 tarihinde, İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mustafa, annesi Mihrişah Sultan'dır. Annesi Gürcü asıllıdır. Kâhinlere inanan babası Sultan Üçüncü Mustafa, onların yeni doğan oğlu Selim'in eşsiz bir cihangir olacağını söylemeleri üzerine, büyük bir sevince kapılmış, yedi gün yedi gece bayram yapılmasını emretmiştir.
Sultan Üçüncü Selim, doğum günündeki bu hava içinde büyüdü. Sarayda çok güzel bir şekilde yetiştirildi. Sultan Üçüncü Mustafa, kendisinden sonra oğlu Sultan Üçüncü Selim'in padişah olmasını istemişti. Ancak, babasından sonra padişahlığa amcası Sultan Birinci Abdülhamid getirildi. Sultan Birinci Abdülhamid, Sultan Üçüncü Selim'i sarayda göz önünde bulunduruyor, ancak yine de onun eğitimine önem veriyordu. Amcası Sultan Birinci Abdülhamid'in ölümü üzerine, Sultan Üçüncü Selim 7 Nisan 1789 günü, 28 yaşındayken Osmanlı tahtına oturdu.

Sultan Üçüncü Selim, edebiyata ve güzel yazı yazmaya çok meraklıydı. Yazmış olduğu hat ve levhalardan bazıları cami ve türbelere asılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi konuşuyordu. Merhametli bir insan olan Sultan Üçüncü Selim ciddi bir eğitim görerek yetişti. İyi bir şâir, tamburî, neyzen ve hânende idi. Bestekâr da olan Sultan Üçüncü Selim, güzel sanatlara düşkün ve açık fikirliydi, ancak zaafa varacak kadar yumuşak karakterliydi ve Osmanlı Devleti'nde batıcılığın yerleşmesini istiyordu.

Sultan Üçüncü Selim tahta çıktığı zaman, halk ona büyük ümitler bağladı. Halk genç hükümdarın, Osmanlı Devleti'ni o eski güçlü ve ihtişamlı devirlerine geri döndüreceğini düşünüyordu.

Sultan Üçüncü Selim, 29 Mayıs 1807 tarihinde Osmanlı padişahlığını Şehzade Mustafa'ya terk ettikten sonra bir yıl iki ay daha yaşadı. Alemdar Mustafa Paşa Olayı sırasında yeni padişahın adamları tarafından, 28 Temmuz 1808 tarihinde öldürüldü. Cenazesi, Lâleli Camii avlusunda babası Sultan Üçüncü Mustafa'nın yanına defnedildi.

IV. Mustafa (1807 - 1808)

Sultan Dördüncü Mustafa, 8 Eylül 1779 günü, İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nüketseza Kadın Sultan'dır. Annesi Nüketseza Kadın Sultan, Sultan Dördüncü Mustafa'nın iyi bir tahsil yapması için çok çaba harcadı. Ancak hırslı, kurnaz ve asabî bir insan olan Sultan Dördüncü Mustafa, eğitim ve öğrenimden çok zevk ve sefa içinde yaşamaya önem verdi.
Kabakçı Mustafa İsyanı sonunda, tahttan indirilen amcazâdesi Sultan Üçüncü Selim'in yerine, 29 Mayıs 1807 günü tahta çıktığında yirmisekiz yaşındaydı. Sultan Dördüncü Mustafa'nın şehzadeliği boyunca, kendisine bir evlât gibi davranan Sultan Üçüncü Selim aleyhinde isyancılarla işbirliğine girmesi ve onun öldürülmesi için emir vermesi, karakteri hakkında fikir vermektedir.

Tahta çıktığında devletin merkezî otorite ve hakimiyeti gittikçe zayıflıyor, Sultan Üçüncü Selim ve Nizam-ı Cedid yandaşları yakalandıkları yerde öldürülüyordu. Sultan Dördüncü Mustafa'nın tahta çıkmasını sağlayan Kabakçı Mustafa ve yandaşları devlet yönetiminde etkin rol oynuyor, kendi adamlarını önemli mevkilere getiriyorlardı.

Osmanlı Devleti, bu isyandan sonra yeniçerilere çok büyük tavizler verdi. Ancak yeniçerilerin istekleri hiçbir zaman bitmedi. Hatta Osmanlı tarihinde hiç görülmemiş bir antlaşma yapıldı. Kabakçı Mustafa isyanında baş rol oynayan yeniçeri ağalarının, kendilerini sağlama almak için yaptıkları bu antlaşmaya göre, yeniçeriler devlet işlerine karışmayacak ve Osmanlı Devleti bu isyandan dolayı Yeniçeri ocağını sorumlu tutmayacaktı.

Sultan Üçüncü Selim taraftarları, bu karışık ortam içinde Rusçuk âyânı Alemdar Mustafa Paşa'ya sığınmışlardı. Alemdar Mustafa Paşa Osmanlı-Rus savaşları sırasında büyük başarılar göstermiş ve ordu mensuplarının sempatisini kazanmıştı.

Sultan Dördüncü Mustafa hat sanatıyla uğraştı. Gayet güzel yazıları vardır. Osmanlı hanedanından Sultan Beşinci Murad'dan sonra en az padişahlık yapanlardan birisidir.

Kız çocukları: Emine Sultan

II. Mahmud (1808 - 1839)

Sultan İkinci Mahmud, 20 Temmuz 1785 tarihinde, İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan'dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile, Sultan Üçüncü Selim, padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.
Cesur, temkinli, sabırlı ve azimli bir kişiliğe sahip olan Sultan İkinci Mahmud, Alemdar Mustafa Olayı sonrasında, 28 Temmuz 1808 tarihinde tahta çıktığında yirmi üç yaşındaydı. Zekî ve bilgili bir insan olan Sultan İkinci Mahmud, Avrupa'daki yenileşme hareketlerini benimsemişti. Adalet işlerine gereken önemi verdi, yeni kanun ve tüzükler hazırlattı ve bu sebeple kendisine "Adlî" ünvanı verildi.

Şiiri, edebiyatı ve bilimi seven, halk arasında dolaşmayı ve onların dertlerini dinlemeyi gerekli gören Sultan İkinci Mahmud, Osmanlı Devleti'ni gerek sosyal bakımdan, gerekse uygarlık açısından ileri bir ülke yapmaya çalıştı. Sultan İkinci Mahmud, yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak, 1 Temmuz 1839 günü, dinlenmek için gittiği kardeşi Esma Sultan'ın Çamlıca'daki köşkünde, elli dört yaşında vefat etti. Büyük bir cenaze töreni ile halkın gözyaşları arasında Divan Yolu'ndaki türbesine defnedildi.

Erkek çocukları: Abdülmecid, Abdülaziz, dört tane Ahmed isimli Şehzade, Bayezid, Abdülhamit, Süleyman, Mehmed, Murad, Nizameddin, Mehmed, Abdullah, Osman

Kız çocukları: Emine Sultan, Hamide Sultan, Hayriye Sultan, Şah Sultan, Saliha Sultan, Ayşe Sultan, Atike Sultan, Fatma Sultan, Münire Sultan, Fatma Sultan, Mihrimah Sultan, Adile Sultan.

Abdülmecid (1839 - 1861)

Sultan Abdülmecid, 25 Nisan 1823 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Bezm-i Âlem Valide Sultan'dır. Sultan Abdülmecid, babasının arzusu yönünde bir eğitim ve terbiye gördüğü için ıslahatçı fikirlere sahipti. Batı âlemine karşı hayranlık besliyordu. Babasının vefatı üzerine, henüz 17 yaşında iken Osmanlı tahtına oturdu. Devletin ilerleyişi için Avrupaî hayat tarzının ülke çapında yaygınlaştırılmasını istedi. Saltanatının henüz dördüncü ayında ilân ettiği Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu sebebiyle Tanzimat Dönemi padişahı olarak şöhret bulmuştur.
Sultan Abdülmecid, batılı yazarların takdir ve sevgiyle andıkları bir padişahtı. Âdil, merhametli, ıslahatçı, yenilikçi bir insan olan Sultan Abdülmecid, çok genç yaşlardan itibaren içki kullanmaya başladı. 25 Haziran 1861 tarihinde, 39 yaşında iken İstanbul'da veremden dolayı vefat eden Sultan Abdülmecid, Yavuz Sultan Selim'in türbesi yanındaki mezarına defnedildi.

Sultan İkinci Mahmud, ölüm döşeğinde iken, Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanmış olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı kuvvetlerini Nizip'te yenilgiye uğratmıştı. Sultan Abdülmecid böyle karmaşık bir ortamda tahta çıktı. Mısır Sorunu, Rus donanmasının Hünkâr İskelesi Antlaşmasına uyarak İstanbul'a gelmesi üzerine bir Avrupa sorunu haline geldi.

Başta İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya olmak üzere Avrupalı devletler Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasındaki Mısır sorununu çözmek için bir konferans düzenlediler. Avrupa Devletleri, Mısır'da güçlü bir yönetim istemiyorlardı. Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya karşı Osmanlı Devleti'nin tarafını tuttular ve bu ortamda Londra Sözleşmesi imzalandı (1840).

Buna göre; Mısır Osmanlı Devleti'ne bağlı kalacak, ancak yönetimi Mehmed Ali Paşa ve oğulları yürütmeye devam edecekti. Mısır seksen bin altın vergi ödeyecekti. Suriye, Adana ve Girit tekrar Osmanlı yönetimine bırakılıyordu.

Hünkâr İskelesi Antlaşmasının süresi bitince, Londra'da yeniden bir konferans düzenlendi (1841). Toplantıya Osmanlı Devleti'nden başka Rusya, Fransa, İngiltere, Prusya ve Avusturya katıldı. Konferansta alınan kararlara göre, Boğazlar'da egemenlik hakkı Osmanlı Devleti'ne ait olacak, ancak barış döneminde hiçbir savaş gemisi Boğazlar'dan geçmeyecekti.

Bu antlaşma ile Fransa ve İngiltere Akdeniz'deki güvenliklerini sağlamış oluyorlar, Osmanlı Devleti'nin Boğazlar üzerindeki kayıtsız şartsız haklarına kısıtlama geliyordu. Rusya ise Hünkâr İskelesi Antlaşması ile Boğazlar üzerinde sağladığı üstünlüğü kaybetmiş oluyordu.

Abdülaziz (1861 - 1876)

Sultan Abdülaziz 8 Şubat 1830 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Pertevniyal Valide Sultan'dır. Elâ gözlü, beyaza yakın kumral tenli, sert bakışlı ve top sakallıydı. Ağabeyi Sultan Abdülmecid'in vefatı üzerine 25 Haziran 1861 günü tahta çıktığında 31 yaşındaydı. Müsrif bir padişah olarak tanınmasına rağmen, çok sade giyinir, sarayda terlik ve entari ile dolaşırdı. Babası öldüğü zaman dokuz yaşlarındaydı. Ancak ağabeyi Sultan Abdülmecid, onun eğitimine gerektiği gibi dikkat etti. Şehzadeliği sırasında rahat ve korkusuz bir hayat sürdü. Çok iyi Fransızca konuşurdu. Şiire ve müziğe de ilgisi vardı. Kendine ait besteleri vardır. Resim yapma kabiliyeti de çok üstün olan Sultan Abdülaziz, Osmanlı donanmasına ısmarlayacağı gemilerin plânını bizzat kendisi çizmişti. Ok atmayı, ata binmeyi, avlanmayı ve özellikle güreşmeyi çok severdi. Güçlü, kuvvetli ve pehlivan yapılıydı. En iyi pehlivanlarla güreşir ve sırtlarını yere getirirdi.
V. Murad (30 Mayıs 1876 - 31 Ağustos 1876)

Sultan Beşinci Murad 21 Eylül 1840 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Şevk-Efza Kadın Efendi'dir. Annesi Çerkezdir. Sultan Beşinci Murad, çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir eğitim gördü ve Fransızca öğrendi. Okumaya çok meraklı olduğundan dolayı, Fransa'dan kitaplar getirtir ve sürekli olarak okurdu. Edebiyata karşı çok ilgiliydi. Aralarında Ziya Paşa ve Namık Kemal'in de olduğu devrin bir çok şairi ile yakın dostluk kurmuştu. Yabancı kültürlerin etkisi altında kalan Sultan Beşinci Murad, piyano çalardı. Batı müziği stilinde besteler bile yapmıştır. Avrupalı prenslerle dost olmuş, onlarla mektuplaşmış olan Sultan Beşinci Murad, yerli ve yabancı gazeteleri yanından eksik etmezdi.

Sultan Abdülaziz ile beraber çıktığı Avrupa seyahati sırasında Avrupa'yı yakından görüp hayran kalmış olan Sultan Beşinci Murad, bu gezi sırasında İngiltere'de tanıştığı Gal Prensi (sonradan İngiltere Kralı olan VII.Edward) ile yakın bir dostluk kurdu. Gal Prensinin tesiri altında kalıp mason olan Sultan Beşinci Murad, çok müsrif ve ihtiras sahibi bir insandı. Padişah olmak için amcasının ölümünü beklediğini açıkça söylerdi.

Sultan Beşinci Murad, tahttan indirilen Sultan Abdülaziz'in yerine 30 Mayıs 1876'da padişah oldu. Ancak, Osmanlı Devleti'ni kurtarmak için meşrutiyetin kurulmasını isteyen, bu düşünce ile tahta güvendikleri bir hükümdar getiren aydınların umudu yine kırılmıştı. 93 gün kaldığı Osmanlı tahtından 31 Ağustos 1876 günü indirildi. 28 yıl daha sarayda yaşayan Sultan Beşinci Murad, 29 Ağustos 1904 tarihinde vefat etti ve annesi Şevk-Efza Kadın Efendi'nin Yeni Cami'deki türbesine defnedildi.

II. Abdülhamid (1876 - 1909)

Sultan İkinci Abdülhamid, 21 Eylül 1842 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi'dir. Annesi Çerkezdir. Sultan İkinci Abdülhamid çok küçük yaşta iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onu üvey annesi Piristu Kadın yetiştirdi. Çocukluğunda çok zayıf bir bünyeye sahip olan Sultan İkinci Abdülhamid sık sık hasta olurdu. Babasının padişahlığı sırasında bu durumu yüzünden özel ilgi gördü. Çok hoşgörülü bir ortamda büyüdü. Kültür derslerinin yanında musiki dersleri aldı ve piyano çalmayı öğrendi.
Bekârlığı sırasında çok serbest bir hayat yaşayan Sultan İkinci Abdülhamid, evlendikten sonra tüm boş zamanını ailesiyle, çocuklarıyla geçirmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti'ni uyguladığı politikalarla 33 yıl ayakta tutmayı başarmış bir padişahtır.

Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsî servetinden masrafları karşılamış, bunu devletten geri almamıştı.

Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid'in kendisini öldürmek isteyenleri bağışlaması, dünya siyaset tarihinde ender rastlanan bir olaydır. Sultan İkinci Abdülhamid, kültüre önem vermiş ve eğitim konusunda hizmet verecek birçok mekân yaptırmıştır.

Güzel Sanatlar Akademisi, Ticaret ve Ziraat Okulları kuran Sultan İkinci Abdülhamid, ilk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, kız meslek okulları da yaptırmıştır. Vilâyetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmuş, ilkokulları köylere kadar ulaştırmıştır.

İstanbul'da Şişli Etfal Hastahanesi'ni ve Dârülaceze'yi kendi şahsi parasıyla yaptırdı. Hamidiye adı verilen içme suyunu borularla İstanbul'a getirtti. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid, Bağdat'a ve Medine'ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları yaptırmıştır.

Mehmed Reşad (1909 - 1918)

Sultan Mehmed Reşad 2 Kasım 1844 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülcemal Kadın Efendi'dir. Annesi Çerkezdir. Çocukluğu, padişah olan babasının yanında geçti. Eğitim ve öğrenimine gereken önem gösterildi.
Sultan Mehmed Reşad, amcası Sultan Abdülaziz zamanında rahat bir şehzadelik yapmasına rağmen ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid zamanında sarayda hapis hayatı yaşadı. Veliaht olduğu için devamlı kontrol altında tutuluyordu. Sultan Mehmed Reşad günlerini haremde geçirir, şiir ve kitap okurdu.

Sultan Beşinci Mehmed Reşad, İttihat ve Terakki partisinin desteğiyle tahta çıktığında 65 yaşındaydı. Sultan İkinci Abdülhamid'in padişahlığı sırasında devlet işleriyle yeterince ilgilenmemişti. Padişahlığı sırasında yönetim daha çok İttihat ve Terakki partisinin ileri gelenlerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve
Cemal Paşa'nın eline geçmişti.

Mehmed Vahdeddin (1918 - 1922)

Sultan Mehmed Vahdeddin otuz altıncı ve son Osmanlı padişahıdır. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülistu Kadın Efendi'dir. 2 Şubat 1861 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, Sultan Mehmed Vahdeddin doğduğu yıl, annesi Gülistu Kadın Efendi de, o henüz çok küçükken vefat etmişlerdi. Çocuk denecek yaşlarda hem öksüz, hem yetim kalan Sultan Mehmed Vahdeddin, babası Sultan Abdülmecid'in kadınlarından Şayeste Kadın tarafından büyütüldü.
Sultan Abdülaziz'in saltanatı sırasında henüz bir çocuk olduğu için serbest yetişti. Eğitim ve öğrenimi ile ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid henüz padişah değilken bile yakından ilgilendi. Sultan İkinci Abdülhamid, saltanat yıllarında da bu tutumunu değiştirmedi, ona hep değer verdi ve onu korudu. Bu yüzden ağabeyinin saltanat yıllarında rahat bir hayat yaşadı.

Sultan Mehmed Vahdeddin, çok okurdu, okuduğunu iyi anlardı. Özellikle fıkha ait eserler ilgisini çekmişti. Kitabeti ve imlâsı düzgündü. Zekî bir insandı, fikirlerini kâğıt üstüne aktarmakta zorluk çekmezdi. Çok nazik bir insan olan Sultan Mehmed Vahdeddin, Viyana seyahati sırasında hem yanındakileri hem de yabancıları nezaketine hayran bırakmıştı. Az konuşur, daha çok dinlemeyi sever ve birisini dinlerken pür dikkat kesilirdi.

Sultan Mehmed Reşad, padişah olduğu zaman, yaş bakımından Sultan Mehmed Vahdeddin'den daha büyük olan Sultan Abdülaziz'in oğlu Yusuf İzzeddin veliaht idi. Yusuf İzzeddin'in ölümü üzerine veliahtlığa Sultan Mehmed Vahdeddin getirildi.

Veliaht olarak bulunduğu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş sırasında Osmanlı Devleti'nin veliahtı olarak Almanya'ya resmî bir gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında Mustafa Kemal de bulunudu. Sultan Mehmed Reşad'ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin sanı ile padişah oldu.


* Kaynak:

Osmanlı Tarihi Interaktif CD-ROM (Türk Tarih Kurumu Yayınları XXXI. Dizi-Sa.2)





İttihat ve Terakki yöneticileri (üyeleri)




Abdullah Cevdet
Abdülkadir Bey (Ankara Valisi)
Ahmed Rıza
Ahmet Lütfullah
Asım Möhördaroğlu
Atıf Kamçıl
Aziz Ali el-Mısri
B
Mithat Şükrü Bleda
C
Cemal Paşa
D
Damat Mahmud Celaleddin Paşa (1853-1903)
Doktor Nâzım Bey
E
Enver Paşa
Eyüp Sabri Akgöl
F
Filibeli Hilmi
H
Hacı Bekir Sümer
Halil Kut
H (devam)
Halil Menteşe
Halil İbrahim Nakıpoğlu
Hamdi Aksoy
Hasan Fehmi Tümerkan
Hüseyin Avni Aktulga
K
Mustafa Vasıf Karakol
M
Mahmut Nedim Zabcı
Manyasizade Refik Bey
Mehmet Emin Yurdakul
Mithat Altıok
Mizancı Murat
Muammer Yarımbıyık
Mustafa Bacak
Mustafa Elkatipzade
Mustafa Necip
N
Necati Kurtuluş
N (devam)
Nureddin İbrahim Konyar
O
Fethi Okyar
R
Resneli Niyazi Bey
Rıfat Yüce
Rıza Saltuğ
S
Bahattin Şakir
Salih Hayali Yaşar
Sami Çölgeçen
Sapancalı Hakkı
Süleyman Köstekçioğlu
T
Talat Paşa
Z
Zamir Damar Arıkoğlu
Ö
Ömer Naci
İ
İbrahim Kazım Tahtakılıç
İsmail Hakkı Kılıçoğlu
İzmitli Mümtaz

İttihat ve Terakki Cemiyeti Kurucuları Özeti Amacı ve isyan hareketleri


Osmanlı Devleti'nde İkinci Meşrutiyet'in ilânına önayak olan ve 1908-1918 yılları arasında - kısa kesintilerle - devlet yönetimine hakim olan siyasî örgüt. Batı dillerinde daha çok Jön Türkler (Fransızca: Les Jeunes-Turcs, (Genç Türkler)) olarak adlandırılır.
Kuruluşu
Yurtiçinde İTC'nin ilk nüvesini 1889'da Askeri Tıbbiye Mektebi'nde kurulan İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu. Bu örgütü İshak Sükûti (1868-1902), İbrahim Temo (1865-1939), Abdullah Cevdet (1869-1932), Mehmed Reşid ve Hikmet Emin adlarında beş öğrenci kurdu. Örgütün bazı üyeleri tutuklandı, bazıları ise Paris'e kaçtı ve anayasanın yeniden yürürlüğe girmesi taraftarı diğer Osmanlı muhacirleriyle bir araya geldiler. [1] Ahmet Rıza Bey'in önderliğindeki bu grup, II. Abdülhamit rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurtiçi ve yurtdışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı örgütü kurmuş ve 1895'ten itibaren Osmanlıca ve Fransızca yayımlanan Meşveret adlı gazeteyi çıkarmaya başlamıştır. 1896'da yapılan kongrede, daha liberal ve İngiliz yanlısı görüşleriyle tanınan Mizan gazetesinin editörü Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. 1897 başlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi Cenevre'ye taşındı. [1]
1902'de yapılan I. Jön Türk Kongresi'nde cemiyet, "Prens" Sabahaddin Bey öncülüğündeki kendilerine liberal demekle beraber aslında monarşist olan grupla, Ahmet Rıza öncülüğündeki liberal-milliyetçiler arasında ikiye bölündü. 1905'ten sonra Türkiye'den gelen Doktor Nazım ve Bahaeddin Şakir Beyler'in önderliğinde propaganda ve örgütlenme çalışmalarına hız verildi. 1906 Eylül'ünde Selanik'te posta zabiti Mehmet Talat tarafından Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu ve örgüt sürgündeki Jön Türkler ile irtibata geçti. İki ay sonra Şam'da Mustafa Kemal Beşinci Ordu subayları arasında Vatan ve Hürriyet adlı örgütü kurdu. 1907 Eylül'ünde Paris'te toplanan II. Jön Türk Kongresi'ne tüm muhalif gruplarla birlikte Taşnaksutyun adıyla bilinen Ermeni Devrimci Federasyonu da katıldı. Bu kongrede, Jön Türk hareketi İttihat ve Terakki Komitesi adını aldı ve II. Abdülhamit yönetimine karşı bir ihtilal örgütlenmesi kararı alındı. Teşkilat Vatan ile bazı başka muhalif grupları da bünyesine kattı. [2]
II. Meşrutiyet Dönemi
24 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra İTC doğrudan iktidara gelmedi; Hüseyin Hilmi Paşa, İbrahim Hakkı Paşa ve Sait Paşa gibi saygın kişiliklere kurdurulan hükümetleri dışarıdan kontrol etmeyi tercih etti. Aralık 1908'de seçilen Mebusan Meclisi'nde üyelerin büyük çoğunluğu İTC tarafından desteklenen kişilerdi. Şubat 1909'da Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez bir hükümet, mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü.
İTC iktidarına karşı "31 Mart Vakası" olarak bilinen ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik'ten gelen askerî birlikler tarafından bastırıldı ve cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti. II. Abdülhamit'in yerine getirilen V. Mehmet Reşat, iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Ağustos 1909'da yapılan Kanun-ı Esasi değişikliğiyle siyasi güç, meclisin tekeline alındı.
İktidardan Düşmesi ve Bâb-ı Âli Baskını
Yönetimin izlediği milliyetçi politikaların Balkanlar'da (özellikle Arnavutluk'ta) yol açtığı tepkiler ve orduya siyasetin girmesinin doğurduğu kaygılar, 1911'de cemiyetin meclis grubunun dağılmasına ve en az iki muhalif partinin ortaya çıkmasına yol açtı. Şubat 1912'de yapılan meclis seçimleri, İTC örgütünün yönlendirdiği şiddet olayları ve yolsuzluklara sahne oldu. "Sopalı seçim" olarak anılan seçimi, hemen her yerde İTC adayları kazandı. Bunun üzerine muhalefet seçim sonuçlarını gayrimeşru ilan ederken; ordu içinde "Halaskâr Zabitan" (Kurtarıcı Subaylar) adıyla, İTC iktidarına son vermeyi hedefleyen bir örgüt ortaya çıktı. 16 Temmuz 1912'de, Halaskâr Zabitan grubunun muhtırası üzerine Sait Paşa başkanlığındaki İTC kabinesi istifa etmek zorunda kaldı.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın "partilerüstü" Büyük Kabine'si, İTC egemenliğine son vermeyi hedefliyordu. Bu amaçla öncelikle Şubat 1912 seçimi iptal edilerek meclis feshedildi. Buna karşılık özellikle İstanbul'da İTC örgütü kontrolündeki emniyet teşkilatı tarafından desteklenen "Kayıkçılar Cemiyeti" ve benzeri kitle örgütleri hükümeti zor durumda bırakmaya devam ettiler.
Ekim 1912'de çıkan Balkan Savaşı'nın kısa zamanda hezimete dönüşmesi, siyasi ibrenin bir kez daha İTC yönüne dönmesine yardım etti. Şiddetli bir milliyetçilik politikası benimseyen cemiyet, bir yandan yenilginin suçunu hükümete yüklerken bir yandan ordudaki kilit subayları ele geçirmeyi başardı. 23 Ocak 1913'teki Bâb-ı Âli Baskını'nda; o sırada binbaşı rütbesinde olan Enver Bey öncülüğünde silahlı bir grubun Bâb-ı Âli'de toplantı halindeki hükümeti basması, Harbiye Nazırı'nı öldürmesi ve sadrazamın kafasına silah dayayarak istifaya zorlaması ile İttihat ve Terakki, bir askeri darbe yapmak suretiyle iktidarı ele geçirdi.
İktidarı ele geçirdikten sonra da cemiyet, kendi hükümetini kurmaktansa, saygın bir asker olan Mahmut Şevket Paşa'yı sadrazamlığa getirmeyi seçti. Ancak 11 Haziran 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın da bir suikaste kurban gitmesi üzerine, Sait Halim Paşa sadrazamlığında kapsamlı bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Aralarında muhalif siyasi liderlerin bulunduğu 24 kişi Mahmut Şevket Paşa suikastiyle ilgili görülerek idama mahkûm edildi. Bu idamlar, Osmanlı Devleti'nde 1820'lerden beri gerçekleştirilen ilk siyasî infazlardır. İTC yönetiminin muhalifleri arasında bulunan ve çoğu yazar, gazeteci ve milletvekili olan 250 dolayında kişi Sinop'a sürüldü ve tüm muhalif gazeteler kapatıldı.





İttihat ve Terakki ile Atatürk
Mustafa Kemal, içinde sivillerin de bulunduğu devrimci nitelikteki Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurmuştu. Şam'da stajyerliğini bitirdikten sonra 13 Ekim 1907 tarihinde Batı Trakya'da konuşlanmış 3. Ordu'ya atandığında arkadaşlarının İttihat ve Terakki'ye katıldığını gördü. 29 Ekim 1907 Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kapatarak İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu.  22 Eylül 1909 tarihinde Trablusgarp delegesi olarak cemiyetin 3. kuruluş yılındaki genel kongresine katıldı. Bu kongrede yaptığı konuşmasında partiyi tenkit etti. Cemiyet içinde zabitlerin (subayların) bulunmaması gerektiğini, siyasetle uğraşanların ise askerlik görevini bırakması gerektiğini söyledi. Aksi halde askerî emir komuta zincirinin, cemiyetin hiyerarşisi ile karışacağını ve askerî disiplinin sekteye uğrayacağını öne sürdü. Ona göre cemiyet, komita hüviyetinden çıkmalı ve partileşmeliydi.  Birçok parti yöneticisi Mustafa Kemal'in görüşlerine katılmadı. Sadece daha önceki kongrede aynı fikri savunmuş olan Kâzım Karabekir destekledi. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal siyaseti 1923'e dek bırakmış, sadece askerlikle ilgilenmeye başlamıştır.
Lord Kinross, Atatürk, Bir Millet Yeniden Doğuyor isimli kitabında kongrede konuşmasından ve çevresinde cemiyeti amansız bir biçimde eleştirmesinden dolayı cemiyetin kendisini öldürme kararı alındığını yazmıştır. Mustafa Kemal'e suikast yapma görevi verilen Yakup Cemil bu görevi kabul etmekle kalmamış, dikkatli olması için Mustafa Kemal'i uyarmıştır. Suikast için makamına gelen bir parti delegesi, Mustafa Kemal'in masa üzerinde çıkartıp koyduğu tabancası ve etkili ve inançlı konuşması nedeniyle suikastten vazgeçmiş ve aslında kendisini öldürmek için geldiğini itiraf etmiştir.