30 Kasım 2015 Pazartesi

Gökbilimin Üstadı Takiyüddin



Babası da bir alim olan Takiyüddin Raşid 1521’de Şam’da doğdu. Mısır ve Şam’da döneminin tanınmış alimlerinden fıkıh, hadis ve  tefsir dersi alan Takiyüddin zamanla bir hadis alimi düzeyine geldi. Mısır’da kadılık yapan Abdulkerim Efendi Takiyüddin’e eski  gökbilimcilerin eserlerini ve gözlem aletlerini verdi. Takiyüddin’in matematiğe ve astronomiye alakası bu şekilde başladı.



İstanbul Rasathanesi
Daha önce değişik vesilerle gittiği İstanbul’a 1570 yılında kalıcı olarak yerleşti. 1571’de eski müneccimbaşı vefat edince yerine Takiyüddin atandı. Eski yıldız kataloglarını inceleyen Takiyüddin hatalar buluyordu. Fakat bunları düzeltmek için bir rasathanenin eksikliğini hissediyordu. Daha sonra III. Murad’ın emriyle bugünkü Fransız Sarayı’nın bulunduğu yerin hemen üst tarafına İstanbul Rasathanesi kuruldu. Takiyüddin ve on altı çalışma arkadaşı çeşitli gözlem aletlerini kullanarak hassas gözlemler yaptı. Hatta daha hassas gözlemler yapmak için saat kullanmak isteyen Takiyüddin, saatin mekaniğini anlamak için bir saatçiye çırak olarak işe girdi. Burada saatin çalışma sistemini öğrendikten sonra gözlemevine astronomik saat yaptı. İşte tevazuda toprak gibi olmanın önemli  örneklerinden biri.

Takiyüddin Raşid ve arkadaşları İstanbul Rasathanesi’nde son derece hassas gözlem katalogları hazırladılar. Bazı gökcisimlerinin de fiziksel ölçümlerini yapmayı başarmışlardı.

Ayrıca Takiyüddin Raşid trigonometri alanında da çok ilerlemişti. Copernicus daha kotanjanttan söz etmemişken, Takiyüddin  bunların tanımlarını vermekle kalmamış aynı zamanda kanıtlamalarını yaparak cetvellerini hazırlamıştır. Matematik alanında  geliştirdiği yöntemler bir sayfaya sığmayacak kadar çoktur. Bunun yanı sıra Takiyüddin ondan fazla eser kaleme almıştır.

İstanbul Rasathanesi 1578’e kadar tam verimle çalışmıştı. Lakin 1577’de görülen kuyrukluyıldız ve hemen bir sene sonra baş gösteren veba salgını insanları endişelendirmiştir. Halk Takiyüddin ve arkadaşlarının meleklerin ayıp yerlerine baktıkları için Allah’ın  gazabına uğradıklarına inanmıştır. Bu görüşü dönemin şeyhülislamı Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi de destekleyince III. Murad  isyanı bastırmak için Kılıç Ali Paşa’ya rasathaneyi yıkma emri vermiştir.

Rasathanenin bu hazin sonu Takiyüddin’i kahretmiştir. Bu olaydan sonra evine kapanmış, oldukça sıkıntılı ve üzüntülü dönemler  geçirmiştir. 18 Şubat 1585’de vefat eden dahi astronomun kabri Beşiktaş’da Yahya Efendi’nin Dergahı’ndadır. Böyle bir dehanın bu şekilde harcanması insanı ister istemez üzüyor. Takiyüddin’in isminin pek duyulmaması biraz mütevaziliğinden olsa gerek. Allah ondan razı olsun.
kaynak: takiyuddin.org

İlgili Aramalar:astronomi gökbilim takat takiyuddin raşid

29 Kasım 2015 Pazar

Bir gülceğiz istedim de vermedi



BİR GÜLCEĞİZ İSTEDİM DE VERMEDİ

Bir gülceğiz istedim de vermedi,
Çocuk kadar hatırımı görmedi.
Bilmem garip sandı, yoksa bilmedi,
Varıp nedenini dosta sormalı.

Evinizin önü çevre ağıl mı?
Bu bahalık güzellikten değil mi?
Gülün kökü bahçenizde değil mi?
Kalsın sana top zülüfü burmalı.

Evinizin önü çevre kuyu mu?
Bu bahalık güzellerin soyu mu?
Gülü vereceğin benden iyi mi?
Kalkıp gidip o yâri bir görmeli.

Evlerinin önü kerpiç aralık,
Yine akşam oldu, çöktü karanlık.
Biz de aldık ondan beş on paralık,
Top top edip güzellere vermeli.

Has derdin de Karac'oğlan, has derdin,
Aramızda acı poyraz estirdin.
Bir gül için bu garibi küstürdün,
Önü sonu, canı cana sarmalı.

Karacaoğlan şiirleri

İlgili Aramalar:

28 Kasım 2015 Cumartesi

Merhamet Ey Taksici



Dün akşam, Nişantaşı`ndaki Marmara İletişim Fakültesi`nden çıktıktan sonra Osmanbey`e doğru yürümeye başladım. Rumeli Caddesi`nin sonuna doğru, yetmişli yaşlarında, başörtülü, pardesülü yaşlı bir teyzeyi yolun kenarında minik adımlarla yürürken gördüm. Elinde bir poşet vardı, birkaç adımda bir yolu gözlüyordu.

Şöyle bir süzdüm, belki de yükü ağırdır diye içimden geçirdim. Sonra yardım etme niyetiyle yanına yaklaşıp,

- Ben taşıyayım teyzecim, ileriye doğru gidiyorsunuz sanırım, dedim.

- Yok evladım, taksi bekliyorum da duran yok, dedi hüzünle. Periköy`e gidecekmiş...

İçime dert oldu, teyze için taksi beklemeye başladım. Gelen taksilerin çoğu doluydu. Bir ara boş bir taksi önce bize doğru yanaştı, teyzeyi görünce burun kıvırıp bizleri hiç görmemiş gibi uzaklaştı. Ah dedim içimden...

10-15 dakika sonra, teyzeyi hafif arkama alıp bir taksi çevirdim, adam önce durdu, sonra teyzeyi bindirdiğimi görünce yüzünü astı. Dayanamadım ve

- Beyefendi, bu teyzemiz belki yarım saattir bir taksiye binemedi, gelen durmuyor, olur mu hiç, dedim.

Adam hemen savunmaya geçti ve karşı sitemle,

- Biz de onlarca insanla uğraşıyoruz, onlara da hak vereceksin, dedi.

Sonra teyzenin ayaklarının zor tuttuğunu, koltuğa yerleşirken ağır hareket ettiğini ve koltuğu arkaya çekmek zorunda kaldığını görünce "Sen binmeyecek misin?" şeklinde soğuk bir soru sordu. "Hayır" deyince, teyzeyi aldığına bin pişman olmuş ifade ile yüzü düştü. Teyze bu sırada taksici kızar da vazgeçer diye sessiz, suskun ve mahcuptu, "kimseye zahmet vermem, yük olmam" demek istiyordu hâl dili ile. Yine dayanamadım ve

- Beyefendi anneniz ya da ablanızda da aynı duruma düşebilir yarın, lütfen ama, dedim.

Öylece baktı yola, "başa gelen çekilir" modundan ayrılmadı...

Kapı kapanıp giderlerken teyzenin taksiye binerken hissettiği mahcubiyet geldi aklıma, taksici memnun olsun diye hızla oturmaya çalışması canlandı gözümde, yerin dibine girmek istedim. Sonra adamın kalbindeki katılık ve insana yaptığı eşya muamelesi karşısında irkildim, buz oldum.

Bu hadise dünden beri kalbimi burgu gibi oyuyor. Tek bir hadiseden yola çıkarak elbette genellemeler yapacak ve tüm taksicileri töhmet altında bırakacak değilim, bu doğru da olmaz. Onlarca güzel taksiciye de şahitlik etmiş biriyim. Lakin bu hadise vesilesiyle bir kez daha anladım ki insana hürmet biterse biteriz.

İnsanın değeri "kısa mesafe veya uzun mesafe" ile ölçüldüğünde canavarlaşırız, merhamet silinir kalbimizden.

Gariplerin, düşkünlerin, zayıfların ve güçsüzlerin "insan" yerine konulmadığı, "yük" olarak görüldüğü bir dünya anlayan için zindandır, insanlığın tükenişidir.

"Zenginlere hizmet verelim, kâr getirecek insanlara odaklanalım, gerisi ne hâli varsa görsün" mantığı yaygınlaşırsa felaketimiz olur.

Allah`tan merhamet dileyelim kalbimize.

Yazar Süleyman Ragıp Yazıcılar
kaynak:gencdergisi.com


İlgili Aramalar:

27 Kasım 2015 Cuma

Fenomenolojinin doğru bilgiye yaklaşımı



Fenomenoloji felsefe, mantık psikoloji ve diğer bilimler için temel oluşturmaktadır.
Fenomenoloji bir temel bilim alanı olarak tanımlanmaktadır.
Fenomenolojik yaklaşım eğitim bilimleri, psikoloji, tıp gibi insanla ilgili bilimler gün geçtikçe yaygın olarak kullanılmaktadır.

Fenomenoloji “Yeniden öğrenme” veya “yeniden araştırma” çabası olarak nitelenir .
 Fenomoloji, bilginin özünü, anlamını ortaya çıkarmak için fenomelojik yöntemi kullanmaktadır.
Fenomen, başka anlamlarda da kullanılsa da aslında bilinç demektir. Loji kelimesi de bildiğimiz gibi bilim demektir. Yani Fenomenoloji, kabaca bilincin bil.

 1907 yılında Husserl’in Göttingen Üniversitesi’nde verdiği dersler, fenomenolojinin temel varsayımlarını ve kavramlarını ortaya koymaktadır. Husserl’e göre,  “Fenomenoloji görerek, aydınlatarak, anlam belirleyerek ve anlam ayrımı yaparak yol alır. Fenomenoloji karşılaştırır, ayrım yapar, bağlar, ilişkiye sokar, parçalara böler, öğelerine ayırır. Kuramlaştırmaz, matematikleştirmez; zira, tümdengelimli kuram alamında hiçbir açıklamada bulunmaz”.

Fenomenolojinin tarihini Platon’dan başlayan bir iz sürmeyle anlatmaya girişmek mümkün, ya da Hegel ile başlatılacak daha yakın tarihli bir açıklamasına girişilebilir. Ama, fenomenolojinin bir “disiplin” olarak kurucusu Edmund Husserl‘dir.  Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel tıkanmanın içinde doğup gelişen bir “felsefe görüşü” ya da “felsefe akımı” olarak kaydetmek yerinde olur. Aslında, bu genel tıkanma, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkımında karşılığını bulan, ekonomik olduğu kadar siyasal, ideolojik olduğu kadar kültürel değerlere ilişkin bütünsel bir bunalımın parçasıdır.

Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, metafiziği sona erdirerek “somut yaşantıya dönmek” ve böylece tıkanmış olan felsefeye “yeni bir başlangıç sağlamak” iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

Fenomonoloji, (“görüngübilim” olarak çevriliyor) genel felsefe akımlarında olduğu gibi özne-nesne ilişkisini konu edinir. Nesneyi, en genel anlamda öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkilerinde algıladığı, deneyimlediği şeyler olarak görmesiyle pozitivizm ve ampirizmle benzer bir eğilim içinde görünür. Ancak bu görünüş esas itibariyle yanıltıcıdır, çünkü Husserlci fenomenolojinin ayırıcı noktası özün bilgisine ulaşma iddiasıdır ve nesnelerinin özlerinin bilgisine ulaşmanın yolu da gözlem ya da deney değil akıldır.
Tek tek nesneler, fenomonolojiye göre, belirli genel yasalara bağlı şeyler değil, varlıkları yalnız raslantı kavramıyla açıklanabilir olan şeylerdir. Özün bilgisi bu anlamda doğa yasalarının ve nesneler arası ilişkilerin bilgisi değil, fiziksel dünyanın koşullarından bağımsız özsel olanın bilgisidir.

Bu da ancak, bilinçteki varlıkları rastlantı kategorisiyle açıklanabilir olan nesnelerin biliçteki “tikel varlıkları itibariyle” ele alınıp incelenmesiyle olanaklıdır. Dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayalı bir yöntem olmasıyla fenomenoloji, doğayı ve dolayısıyla doğabilimini dışta bırakır. Bu yaklaşımın ampirizmin ve pozitivizmin teorik önermelerini yadsıdığı açık olsa gerek bu açıdan. Fenomonoloji, bu ifadelerden ortaya çıktığı üzere bir tür öz‘lerin araştırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır; çünkü, bütün ontolojik ve epistemolojik sorunlar sonunda özlerin betimlenmesi sorununa geri götürülebilir. Özsel bilgi arayışıyla ortaya çıkmış olsa da fenomenoloji esas olarak “öz’lerin bilimi” şeklinde anlaşılmamalıdır, “öz’ü görüleyen Bilinç’in bilimi” demek daha yerinde olur. Algının ya da bilincin özü’nün betimlenmesi sorunu, fenomenolojinin konusudur.

“fenomenolojik indirgeme” denilen yöntemsel yaklaşımı dile getirmek yerinde olacaktır. Özün bilgisine ulaşma, fenomenolojik yönteme göre, iki tür indirgeme işlemi ile olanaklı olabilir. Hem dış dünyanın varlığı, hem de duyumsallığımız askıya alınır ya da daha yaygın ifadeyle paranteze alınır. Fenomenolojik yönteme bu anlamda “paranteze alma” da deniliyor. Nesneler arası ilişkiler ve nesnenin algılarımıza yansıyışı paranteze alınır.
Fenomenoloji, her şeyden önce, fenomeni, yani dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayanan bir yöntemdir.

İlgili Aramalar:

Ne Kadar Özgürüz?




Her yerde “Özgürlükten” dem vuruluyor.  Evde, işte, tatilde, sosyal ortamlarda sıkça bu kavramdan bahsedildiğini duyuyoruz. İstesek de istemesek de kulağımızda bu kelime hep yankılanıp duruyor. Ama çoğumuz bu kelimenin gerçekte ne ifade ettiği hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Peki özgürlük;
Reklamlarda bahsedildiği gibi seçtiğimiz araba markası mıdır?
Dağların en tepe noktasına tırmanan sırt çantalı kızın hali midir?
Ailesine karşı gelip, kendi istediğini yapan kişinin ahvali midir?

Özgürlük, istediğimiz arabayı alabilmek, sırt çantasıyla dağlara tırmanabilmek veya herkese karşı gelerek istediğini yapmak değildir.

Peki, gerçekten nedir özgürlük?

Yapabilme gücün olan her şeyin tersini yapabilir olmaktır. Vazgeçebilmektir. Özgürlüğün sınırı vazgeçememe noktasıdır der Deneyimsel Öğreti.  Vazgeçebileceğin ama vazgeçmediğin, yapabileceğin ama yapmadığın, kızabileceğin ama kızmadığın, sahip olacakken sahip olmadığın, terk edecekken terk etmediğindir özgürlük.  Her şeyi kaybedince ya da her şey bitince yeniden başlayabilmektir. Düşünce tek başına ayağa kalkabilmektir. Hastalanınca, şimdi ne yapmalıyım diye düşünebilmektir. Yani çözüm üretebilmektir.

Bağımlılıklarımızı özgürlük zannediyoruz: İstediğimiz yerde yiyip içmeyi, sürekli tüketmeyi, zevklerimizi sınırsızca yaşıyor olmayı özgürlük zannediyor olabiliriz. Yani aslında bağımlılıklarımızı özgürlük zannediyor olabiliriz. Oysaki insan bunlara hiç ihtiyaç duymadığında özgürdür. Yani bir yemeğin yanında içecek içmeyi alışkanlık haline getirmişse kişi, içeceksiz yemekten keyif alamıyorsa artık o konuda özgür değildir. Yani bağımlıdır. Bir şeyi içmesi değil, içmiyor olmasıdır özgürlük. Alışveriş yaparak kendisini mutlu hisseden bir kişi, para harcamayı özgürlük zannediyor olabilir. Oysa alışverişe gerek duymadan keyfinin yerinde olabilmesidir özgürlük. Yani kişinin ihtiyaçlarının az olması halidir. Ki bunun için üretime ihtiyaç vardır.

Tibet’e gidip yoksunluğun içinde yoksun davranmak kolaydır. Ama “Şehir Hayat’ının” tam ortasında yoksun davranabilmek insanın ne kadar özgür olduğuyla alakalıdır. Varken yoku yaşayabilmektir.  En acıktığın zaman bile lokmanı başkasına verebilmektir. Oturup keyif yapabilecekken, üretime devam edebilmektir. Bizler kendimize yetebilecek, tek başımıza ayakta durabilecek marifetlere sahip olabilirsek ancak özgür olabiliriz. Becerilerimizi arttırarak marifetleniriz. Annemiz çayımızı ayağımıza getirirken, babamız cebimize para koyarken özgür olamayız. Bize yapılan her hizmette, her aldığımız bedelle bir pranga daha ekleriz kendimize. Kendimizden değil hep başkasından bekler hale geliriz. Biz üretmeyi bilmeyenlerden oluruz. Hazıra konup, tüketenlerden oluruz.

Bizler nasıl özgür oluruz?
Özgür olmak insanın yapıp ettikleriyle gelen bir ikramiyedir. Bizler bedel ödeyerek marifetleniriz. Annemizin getireceği çayı beklemek yerine, çay demlemeyi öğrenirsek özgürleşiriz. Babamızın cebimize koyacağı parayı beklemek yerine, nasıl para kazanabileceğimizi çözdüğümüzde özgürleşiriz. Beklentilerimizi kendimizden beklemeye başladığımızda özgürleşiriz. Veresiye yaşamayı bırakıp, alacaklı olarak yaşadığımızda özgürleşiriz.

Ve unutmayalım ki arpa ekilen tarladan, buğday bekleyemeyiz. Ektiğimizi biçeriz. Ektiğimiz bedelimiz olursa ürünümüz özgürlük olur.

Haber: Deneyimsel Tasarım Öğretisi
Yazan: Yeşim Hoşer
donusumkonagi.net


İlgili Aramalar:

26 Kasım 2015 Perşembe

Minik Sena'nın sonu da Aylan gibi oldu


Minik sığınmacı Sena'nın sonu da Aylan gibi oldu
Bodrum'da kaçak botunun alabora olduğu umuda yolculuk faciasında 5 gündür sürdürülen arama kurtarma çalışmalarında, kayıp çocuklardan birinin daha cesedine ulaşıldı.


Minik sığınmacı Sena'nın sonu da Aylan gibi oldu

Çatalada'da, 4 yaşlarındaki bir kız çocuğuna ait olan ve kayaların arasına sıkışan cesedi amatör balıkçılar buldu.

 İkinci 'Aylan' vakası Yunan sahilinde yaşandı
Üzerindeki giysilerle Aylan'ın ölümünü hatırlatan görüntü, bir kez daha sığınmacıların umut yolculuğundaki dramını ortaya koyarken ölen çocuğunun adının Sena olduğu belirlendi.

Bodrum'da 18 Kasım çarşamba günü Turgutreis açıklarındaki Tülle Adası yakınlarında, kaçak göçmenleri taşıyan bir lastik bot alabora oldu.

Çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu sığınmacılardan 5'i Sahil Güvenlik ekipleri tarafından kurtarılırken, 15 kişi kayboldu. Bot faciasının ardından bölgede yapılan arama kurtarma çalışmalarında bugüne kadar 8 sığınmacının cesedi bulundu.

Bugün Turgutreis Mahallesi'ne iki mil uzaklıktaki Çatalada yakınlarında avlanan amatör balıkçılar, kayaların arasında 4 yaşlarındaki bir kız çocuğunun cesedini fark etti.



Haber verilmesi üzerine Sahil Güvenlik ekipleri, minik çocuğun cesedini alarak Turgutreis Limanı'na getirdi. Çatalada'da yapılan aramada sığınmacılara ait not defterleri ve pasaportlara da rastlandı.

KURTULAN KADIN TEŞHİS ETTİ

Faciadan kurtulan Mirvan Hassan, Bodrum Devlet Hastanesi morgunda küçük çocuğu teşhis etti. Hassan verdiği ifadede "Bota binerken annesi çocuğuna sürekli Sena diye sesleniyordu, o zaman öğrenmiştim adının Sena olduğunu" dedi.

 Bodrum'daki faciada 4 tutuklama kararı
Öte yandan minik Sena'nın üzerinde de, tıpkı umut yolculuğuna çıkan sığınmacıların sembolü haline gelen, geçen 2 Eylül'de meydana gelen faciada ölen 2 yaşındaki Aylan Kurdi'nin üzerinde olduğu gibi mavi kot pantolon ve kırmızı giysi olması dikkat çekti.

Kayıp olan 6 kişiyi arama kurtarma çalışmaları ise devam ediyor. (DHA)
22 Kasım 2015 mynet
 Aylan bebek resimi
 Aylan bebek

İlgili Aramalar:

Mehmet Akif Gözüyle JAPONLAR




Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir?
Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir!

Şu kadar söyleyeyim: Din-i mübinin orada,
Ruh-u feyyazı yayılmış, yalınız şekli: Buda.

Siz gidin, saffet-i İslam’ı Japonlarda görün!
O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün,

Müslümanlıktaki erkan-ı sıyanette ferid;
Müslüman denmek için eksiği ancak tevhid.

Doğruluk, ahde vefa, va’de sadakat, şefkat;
Acizin hakkını i’laya samimi gayret;

En ufak şeyle kanaat, çoğa kudret varken;
Yine ifrat ile vermek, veren eller darken;

Kimsenin ırzına, namusuna yan bakmayarak,
Yedi kat ellerin evladını kardeş tanımak;

“Öleceksin!” denilen noktada merdane sebat;
Yeri gelsin, gülerek, oynayarak terk-i hayat,

İhtirasat-ı hususiyyeyi söyletmeyerek,
Nef-i şahsiyi umumunkine kurban etmek.

Daha bunlar gibi çok nadire gördüm orada.
Ademin en temiz ahfadına malik bir ada.

Medeniyyet girmiş yalınız fenniyle.
O da sahiplerinin lahik olan izniyle.

Dikilip sahile binlerce basiret, im’an;
Ne kadar maskaralık varsa kovulmuş kapıdan!

Garbın eşyası, eğer kıymeti haizse yürür;
Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür!

Gece gündüz açık evler, kapılar mandalsız;
Herkesin sandığı meydanda, bilinmez hırsız.

Ya o mahviyyeti insan göremez bir yerde.
Togo’nun umduğumuz tavrı mı vardır? Nerde.

“Gidelim!” der, götürür! sonra gelip ta yanıma;
Çay boşaltırdı ben içtikçe hemen fincanıma.

Müslümanlık sanırım parlayacaktır orada;
Sâde, Osmanlı’ların gayreti lazım arada.

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,
Ulema, vahy-i İlahiyi mi bilmem, bekler?

(Mehmet Akif Ersoy)




İlgili Aramalar:

24 Kasım 2015 Salı

Katliamın 36 yıllık öyküsü



Sovyetler Birliği 1979’da Afganistan’ı işgal ettiğinde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin kafasında ampuller yandı. Soğuk Savaş’ı Amerikan zaferiyle bitirmek için fırsat ayaklarına gelmişti.

Afganistan’da direniş desteklenir, savaş uzarsa Sovyet ekonomisi çökerdi. Başkan Jimmy Carter planı kabul etti. Amerika selefi cihatçılara oluk oluk para, silah ve istihbarat akıttı. Brzezinski sık sık Afgaistan’a gidip planı bizzat yönetti. “Bir gün cihatçılar bizi vurur” uyarısını yapanlar oluyordu. Brzezinski onları “Komünizmi bitireceğiz, daha ötesi mi var” diye tersliyordu.

Nitekim Sovyetler, Afganistan batağında 9 yıl debelenip çekildi; hemen ardından 1991’de çöktü. Ancak Brzezinski’nin dünyaya etkisi sürecekti. Soğuk Savaş sonrası selefi cihatçılar boşta kalmıştı.
CIA eğitimli mücahit lideri Usame Bin Ladin de namluyu Amerika’ya çevirdi. 11 Eylül saldırıları sonrası faturayı kendisine kesenlere Brzezinski şöyle dedi: “Pişman değilim. Dünya tarihi için hangisi daha önemliydi? Taliban mı, Sovyet imparatorlugunun çökmesi mi? Birkaç öfkeli müslüman mı, Orta Avrupa’nin özgürleşmesi mi? Bugün olsa aynısını yaparım.” Brzezinski’nin öyküsü burada bitseydi, bir tarih notu olarak kalabilirdi.
Ama doktrini henüz tarih olmadı. Obama, başkan seçilirken Brezinski’yi tarihin en büyük düşünürlerinden biri olarak andı. Amerikan analizcileri 2008-2009’da Obama’nın Brzezinski’nin izinden yürüyeceğini yazıyordu.
Öyle de oldu. Ortadoğu’nun milliyetçi Baas yönetimlerini, 2011’de birbiri ardına deviren cihatçıları Batı’nın desteklediği artık bir sır değil. Son Paris saldırılarını yapanlar da Brzezinski politikalarıyla gelişti. Brzezinski ise 87 yaşında ve hâlâ pişman değil. Washington’da hayranları var.
Ama Batı, Brzezinski rejimini elbette terk edecek. Çünkü terketmezlerse, destekledikleri ‘ılımlı’ ya da ‘cihatçı’ dinci yapıların eğitiminden geçen yeni nesiller daha büyük bela açacak

Batı hemen geri adım atamaz

Amerika’nın cihatçıları destekleme politikasında bir dönüm noktası varsa o da 2012’de Libya’da Amerikan Büyükelçisi’nin Amerika’nın verdiği silahlarla öldürülmesidir. Hillary Clinton’ın gözleri dolu dolu “Bizim özgürleştirdiğimiz ülkede bu nasıl olur” demesini hatırlayın. Ama geri manevra hızlı olamıyor. 40 yılda yüzlerce milyar dolar harcanan ve insan gücü koyulan istihbarat yatırımından kolay vazgeçemiyorlar. Bunu yaparken politik üstünlüğü Rusya ve Çin gibi Doğululara kaptırmak da cabası.

Batı’nın inisiyatif kaybetme kaygısı nedeniyle Paris saldırısından sonra bile IŞİD’e karşı uzlaşma çıkmıyor.
17 Kasım 2015 
Hakan Çelenk 
Posta gazetesi yazarı


İlgili Aramalar:

23 Kasım 2015 Pazartesi

İnternetteki penis büyütücü haplar işe yarar mı?


SORU: İnternetteki penis büyütücü haplar işe yarar mı?

20 yaşındayım. İnternet reklamlarında ve cinsel sağlık ürünlerinin satıldığı dükkanlarda penis büyütücü ilaçlar var. Bunlar gerçekten işe yarar mı?
CEVAP Ağızdan alınan hiçbir ilaç, besin ve madde bir erişkindeki penis boyunu büyütmeyecektir. Bu gibi bilimsel olmayan, aldatmaya yönelik reklamlara inanmayınız.


SORU: Faydalı olur mu?

22 yaşındayım. Cinsel organımı büyütmek istiyorum. Bunun için seks shopların reklamlarında bazı ürünler gördüm. “Dünya Sağlık Örgütü, 1 ayda 5 santim falan büyütür” diye garanti veriyorlar. Bu ürünlerden alsam faydası olur mu?
CEVAP Bu ürünlerin hiçbiri penisinizi büyütmez, en ufak bir fark dahi olmaz, hatta bunlardan zarar dahi görebilirsiniz. Dünya Sağlık Örgütü gibi ciddi bir kuruluş da bu ve benzeri hiçbir ürünü tavsiye etmemiştir. Hoşunuza giden veya işinize gelen her şeye inanmayın, bilimsel gerçekleri uzmanlara sorarak öğrenin.


İçindeki önemli

Cinsel ilişki sırasında erkekten gelen meni miktarı çok önemli değil. Burada asıl önemli olan meninin içindeki kromozom ve hareketli spermlerin olması. Çünkü kadının hamileliğini sağlayan bu spermler. Meni fazlasının ilişki sonrası dışarı çıkması normal bir durum

SORU: Meniler geri geliyor

29 yaşındayım. Eşimle ilişkiye girdikten sonra boşalıyorum ama meniler geri geliyor. Bunun sebebi nedir? Bir hastalık olabilir mi? Ya da bu normal bir şey mi? Çocuk olabilmesi için meni miktarı ne kadar olmalıdır? Anne rahmine ne kadar meni giderse çocuk olur? Acaba fazlası mı dışarı çıkıyor?
 CEVAP Hamileliği sağlayan meni miktarı değil içindeki normalin yarı sayısında kromozom içeren ve hareketli olan sperm yani döl hücreleridir. Normal menide 1 cc’de en az 20 milyon, ortalama 40-60 milyon sperm hücresi olur. Bunların en az yarısının ileriye doğru hareketli olması beklenir. Ayrıca bu hücrelerin yapısal özellikleri ve kromozomal içerikleri de hamilelik sağlamakta önem taşır. Meninin fazlasının özellikle kadın ilişki sonrası ayağa da kalkarsa yerçekimi ile dışarı gelmesi normal bir durumdur.

SORU: Oğlumun tek testisi gelişmedi, ameliyat oldu

Oğlum 8 yaşında. 7 yaşındayken testislerinin torbada olmadığı anlaşıldı. Geçen yıl inmemiş testis için ameliyat yapıldı. Birkaç ay önce sağ testisinin gelişmediğini fark ettim. Doktor “Her iki ayda bir kontrole gelip, gelişimini takip edeceğiz. Gelişme çağındaki bir çocuğa hormon veremeyiz” dedi. Benim bu konuda ne yapmam gerekiyor?
CEVAP Testislerin torbaya inmemesi gelişmelerinin bozulmasına, sperm üretememelerine, kısırlık ve bazen testis tümörü gelişimine neden olabilir. Eğer çocuğunuzun testisi torbasında değilse en geç 1 yaşına dek ameliyatını yaptırmanız gerekmektedir. Daha geç kalınması vücut ısısı ile testislerin bozulmasına ve ileride ergenlikte sperm üretimlerinin bozulmasına neden olur. Sizin çocuğunuzun testisleri geç de olsa torbaya indirilmiş. Artık durumu takip etmekten başka yapılması gereken bir şey bulunmamakta. Ergenlik döneminde üroloji uzmanı ve iç hastalıkları, endokrinoloji uzmanı tarafından takibi uygundur.


Prof. Dr. Teoman Kadıoğlu Posta gazetesi yazarı
17 Kasım 2015
posta.com.tr




İlgili Aramalar:

22 Kasım 2015 Pazar

'Göktaşı vergisi' köylüleri isyan ettirdi!



Bingöl'ün Sarıçiçek köyüne 2 Eylül gecesi düşen göktaşının parçalarını bulabilmek için köylüler ve bölgeye akın birçok yerli ve yabancı, dağ taş demeden çoluk çocuk arama yapıyor. Ancak gramı 60 dolar olan göktaşı parçaları Maliye'yi de harekete geçirdi. Bingöl Maliye Müdürlüğü, meteor parçalarının vergiye tabi tutulacağını bildirince köylüler isyan etti: Göktaşı gökten gelmiştir, vergiye tabi tutulamaz.

Bingöl merkeze bağlı Sarıçiçek köyüne 2 Eylül gecesi düşen meteorun parçalarının çok değerli olduğunun anlaşılması üzerine, köylüler kadar yurt içi ve yurt dışından da birçok kişi bölgeye akın etti ve çoluk çocuk hiç durmadan arazide göktaşı parçaları arıyor.

Ne var ki göktaşlarının peşine şimdi Maliye de düştü. Bingöl Maliye Müdürlüğü ekipleri, Sarıçiçek köyünde yaptığı incelemede göktaşının vergiye tabi tutulacağını duyurdu. Bunun üzerine köylüler, "Göktaşı gökten gelmiştir, vergiye tabi tutulacağını düşünmüyoruz" dedi.



Bingöl merkeze 10 kilometre mesafede, 600’e yakın hanenin bulunduğu, 3 bin 200 nüfuslu büyük bir köy Sarıçiçek Köyü...  2 Eylül gecesi dünya yörüngesindeki Vesta asteoridinden kopup atmosfere girdikten sonra büyük bir patlamayla parçalanan meteor, Sarıçiçek Köyü ve çevresine saçıldı. Kendi halinde yaşamını sürdüren köylünün hayatı o gece değişti. İşi gücü bırakan köylüler, yaşlısından çocuğuna, gece gündüz demeden, dağ taş meteor parçası arıyor. Herkesi topyekûn seferber eden bu çabanın nedeni, meteor tüccarlarının akın ettiği köyde meteor parçasının 1 gramının 60 dolara kadar alıcı buluyor olması...



GÜNDEM GÖKTAŞI

Başlangıçta köy ve çevresinde göktaşlarını toplayanlara deli gözüyle bakanlar, taşların altından bile değerli olduğunu fark edince kendini dağa taşa vurmuş. Elazığ, Tunceli, Diyarbakır, Şanlıurfa gibi çevre illerden insanlar kamyon kamyon taş aramaya geliyor. Köy ve çevresindeki dere yatakları bile göktaşı arayanlarla dolu. Yan yana yürüyen, karşılıklı konuşanların bile gözü hep yerde. Bingöl merkezdeki kahvehane ve esnaf sohbetleri de göktaşına odaklanmış durumda. En iyi göktaşı hangi bölgede bulunur, en büyük parçayı kim bulmuş, kim gramını kaça satmış konuşmaları uzayıp gidiyor.

İlgili Haber
Fenerle gök taşı arıyorlar
Fenerle göktaşı arıyorlar

Hikâyeler öyle oluyor ki şehir efsanelerine bile dönüşüyor. Örneğin, konuşulanlar arasında büyük boyda taş bulan bir kişinin hastanede tedavi altına alındığı söyleniyor. Taşın gece ışık tutulunca parladığı ve daha kolay bulunduğu dedikodusu yüzünden ise halen gecenin zifiri karanlığında elleri fenerli insanlar dağlarda tepelerde göktaşı arıyor.


475 gramlık parçayla rekor Hasan Beldek'te...

KİMİ EV, KİMİ ARABA ALDI

Aradan geçen 2 ay içinde, köylülerin 1 milyon liranın üzerinde satış yaptığı belirtiliyor. Meteor parçalarından büyük paralar kazananlardan kimileri ev, araba almış; gramlık satış yapabilenler borçlarını sıfırlamış. Göktaşı bulanlar arasında Hasan Beldek, rekoru elinde tutuyor. Beldek, Sarıçiçek Köyü yakınındaki tepede tam bin 475 gramlık meteor parçası bulmuş. Bir dinlenme tesisinin oto yıkama bölümünde aldığı bahşişler karşılığında çalışan 30 yaşındaki Beldek, taşı nasıl bulduğunu ve sonrasını şöyle anlatıyor:

“1 Kasım seçim günü oyumu kullandıktan sonra evde oturuyordum. Bütün köy etrafa yayılmış göktaşı arıyordu. Evdeki baldızımla, kayınvalidem ‘Sen niye aramıyorsun?’ diye üzerime geldiler. Israrlarına dayanamayıp kendimi dışarı attım. Sonra köyün yakınındaki tepede dolanmaya başladım. Yaklaşık 3-4 saat o bölgeyi taradım. Bir yetişkin yumruğundan daha büyük boyutta siyah parlak bir taş bana bakıyordu. Taşı bulur bulmaz evdekileri arayıp haber verdim. Taşı bulmanın heyecanıyla biraz daha aramayı düşünmek aklıma bile gelmedi.”



Meteor parçalarının gramı köye gelen meteor tüccarları arasında 60 dolara rahatlıkla alıcı bulurken, Hasan Beldek’in elinde yaklaşık 1.5 kiloluk bir servet yatıyor. Gramı 60 dolardan hesaplandığında taşın değeri 250 bin lira ama Beldek, internet sitelerinde taşın gramının 200 dolardan satıldığını öğrenince biraz daha beklemeye karar vermiş. Kendisine yapılan 300- 350 bin lira arasındaki teklifleri de şimdilik reddediyor.

Evli ve 3 çocuk babası Beldek, bir süredir işsiz. Zaman zaman inşaatlarda sıvacılık yapıyor ya da Bingöl çevresindeki fabrikalarda çalışarak geçimini sağlamaya çalışıyor. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle sarılık hastalığının tedavisini de yarım bırakmış. Bu sıralar bir dinlenme tesisinin oto yıkama bölümünde aldığı bahşişler karşılığında çalışan Beldek, “Yıllardır ekonomik sıkıntı içinde yaşıyoruz. Bu bize Allah’ın bir lütfu. O taş benim kısmetim olarak orada beni bekliyormuş. Gittim ve onu oradan aldım. Bundan sonra bir nebze olsun ailecek rahatlamak istiyoruz. Meteor parçaları internet sitelerinde bizden aldıklarından çok çok yüksek fiyatlara satılıyor. O yüzden ben de şimdiye kadar söylenenden daha fazla verecek bir müşteri olursa diye bekliyorum. Eğer iyi bir rakama elimden çıkarabilirsem Bingöl’de 2 daire alıp İstanbul’da kardeşlerimle beraber çalışabileceğim bir börekçi açmak istiyorum” diye konuştu.



'GÖKTAŞI GÖKTEN GELMİŞTİR, VERGİYE TABİ TUTULAMAZ'

Sonuç olarak, göktaşı parçalarını toplayıp satan köylüler ciddi gelirler elde etti. Köylülerden Mehmet Nezir Ergün, Göktaşı parçalarının gramına 15 ile 60 dolar fiyat verildiğini belirtti. bu taşları önce değersbiz zannettiklerini belirten Ergün, "Bu taşın asıl değerini İstanbul Üniversitesi’nden bir akademisyenin tespiti ile öğrendik. Bu taşların gramı 60 dolara kadar satıldı. Ruslar 15 dolardan 60 dolara kadar satın aldılar. Almanlar da taş için buraya geldi. Geçen hafta sadece 200 bin dolar döviz bıraktı. İnşallah bu taştan herkes bulur. Gariban insanlar hep arıyor. Onların daha ihtiyacı var. İnternet üzerinden de müşteri arıyorlar. Amerikalı yetkililer ve koleksiyoncular bile takip ediyor. Danimarka’da bile irtibatlı olduğumuz insanlar var. İnşallah burası turistlerle dolacak. Çevre illerden kamyonlarla insanların geliyor ve alanda taş arıyorlar. Şu ana kadar en yüksek 1470 gram taş bulduk. Taşların ağırlığı 1 gram ile 1.5 kilo arasında değişiyor. Taşın değerli olduğunu anladıktan sonra, alıcıları da çoğaldı" diye konuştu.

MALİYE DENETİMDE

Bingöl’de köylülerin göktaşlarını satarak para kazandıkları açıklamasının ardından maliye köylülerin peşine düştü. Maliye Müdürlüğü ekipleri, bugün gittikleri köyde köylülere satılan göktaşlarının vergiye tabi tutulacağını bildirip, incelemelerde bulundu. Göktaşının, maliye kanunlarına göre vergiye tabii tutulacağını öğrenen köylüler, göktaşının doğal bir zenginlik olmadığını uzaydan geldiğini belirterek, vergiye tabi tutulmaması gerektiğini savundu.
Göktaşının doğal zenginlik olmadığını ve uzaydan geldiğini belirten Sarıçiçek Köyü sakinlerinden Rıdvan Ergün, "Göktaşı ile ilgili Maliye’den geldiler. Devlete aittir dediler. Biz taşı yer altından çıkarmadık. Gökten, Allah tarafından gönderildi. Bildiğimiz kadarıyla vergisi olmaması lazım. Yer altından çıkan zengin madenlerden vergi alınması lazım. Bildiğim kadarıyla da vergi veren yok. Elimde 40 gramlık bir taş var. 21 bin liradan sonra vergi verileceğini haberini duyduk. Vergiye tabi tutulacak kadar taş da yok elimizde" dedi.



"TİCARİ ŞİRKET KURMADIK"

Ticari faaliyet olarak 21 bin liranın üzerinde taş alım-satımının vergiye tabi tutulacağı bilgisini aldıklarını ifade eden İsmail Ergün de, sattığı taşlarla araba aldığını ve herhangi bir fatura bulunmadığı için bireysel bir faaliyet yaptığını anlatarak, "Bu sabah, maliye köye geldi. Yağan göktaşlarının vergisi olup, vergi alınması için araştırmaya gelmişler. Köylüler taş topladı, tamam. Köylü ticaret yapmadı. Köylüler ancak borçlarını ödedi. Bunun da vergisi kesilmemesi lazım. Gökten gelen bir taş sonuçta. Bunun vergiye dönüşmemesi için elimizden geleni yapacağız. Araba aldım, ancak kardeşimden borç alarak aldım. Çoğu borç. Bugün vergi alacaklarını söylüyorlar, neyin vergisi alınacak? Biz de bilmiyoruz. Biz bu taşların vergiye tabii tutulacağını düşünmüyoruz. Şirket kurmadık, eleman tutup taş toplamadık. Birkaç parça taş topladık. Onun da vergiye tabi tutulacağını düşünmüyoruz" diye konuştu.



İÇİNDE 60'A YAKIN ELEMENT VAR

İstanbul Üniversitesi yürütücülüğünde oluşturulan ve aralarında NASA’nın da yer aldığı 33 kurum tarafından Sarıçiçek meteoridiyle ilgili detaylı araştırmalar sürdürülüyor. Bingöl Üniversitesi Fizik Bölümü Başkanı Prof. Dr. İskender Demirkol, kendilerinin de laboratuvarlarda araştırmaları sürdürdüklerini belirterek, “Yaptığımız ilk araştırmalarda taşın içinde 60’a yakın element izledik. Bunlar arasında yoğun bir şekilde titanyum ve mangan bulunuyor. Ayrıca eser miktarda altın, toryum ve uranyum da var” dedi.

'TAŞI İŞLEMEK MÜMKÜN DEĞİL'

Bingöl Üniversitesi Araştırma Merkezi Müdürü İbrahim Erdoğan, taşın işlenebilir bir yapısı olmadığını belirterek, “Bir çimento harcı gibi düşünün. İşlemeye çalıştığınız anda çimento gibi dağılıyor. Bu nedenle bu taşların ticari anlamda değişik şekillerde kesilerek veya işlenerek kullanılması mümkün değil. Ancak bulundukları şekilleriyle değerlendirilebilirler” diye konuştu.







kaynak: posta.com.tr  tarih: 20-11-2015



İlgili Aramalar: göktaşı, düştü, göktaşı kaç para, göktaşından ne yapılır

21 Kasım 2015 Cumartesi

Öldürüp restoranın zeminine gömdüler

'Çin Çin Ercan' neden öldürüldü?
Almanya'nın Hamburg kentinde vahşi cinayete kurban giden Ercan Dal'ın neden öldürüldüğüne dair önemli bilgiler ortaya çıktı...


Almanya'nın Hamburg kentinde 50 gündür aranan 49 yaşındaki gurbetçi Ercan Dal'ın vahşi bir cinayete kurban gittiği ortaya çıktı.
30 Ekim'den bu yana kendisinden haber alınamıyordu. Eşinde ayrı yaşayan ve bir kız çocuğu babası olan Ercan Dal, sürekli gittiği İtalyan restoranının Portekizli aşçısı tarafından öldürülerek restoranın altına gömüldüğü ortaya çıktı.
Zanlı Alfredo S. ilk ifadesinde suçunu itiraf ederken, cinayetin nedeniyle ilgili Alman haber sitelerinde farklı iddialar gündeme getiriliyor.

LAKABI 'ÇİN ÇİN ERCAN'
Aslen Ankaralı olan ve bu yüzden 'Çin Çin' lakabıyla da anılan Ercan Dal, müdavimi olduğu Hamburg’un St. Georg semtindeki Casa Alfredo adlı Portekiz restoranında öldürüldüğü ve daha sonra da orada gömülüp, üstüne beton döküldüğü ortaya çıkmıştı.
Vahşi cinayete kurban giden Ercan Dal'ın cesedi, gömülü olduğu restoranın zeminindeki beton parçalanarak polis ekiplerince ortaya çıkarıldı.

CİNAYETİN NEDENİ NE?
Ercan Dal'ın cansız bedeni, restoran zemininde yüzü koyun olarak yatırılmış halde bulundu. Araştırmalarını derinleştiren Alman polisi cinayetin nedeniyle ilgili olarak alacak verecek davası  ve haraç meselesi üzerinde duruyor.
KİRALIK ADAMLAR DA VAR İDDİASI
Cinayetin planlı ve organize bir şekilde işlendiği ihtimaline ağırlık veren Alman polisi, cinayet için kiralık adamların tutulduğuna inanıyor ve araştırmasını bu noktada yoğunlaştırıyor.



Cinayeti itiraf eden 51 yaşındaki Alfredo S.



İlgili Aramalar:

20 Kasım 2015 Cuma

Uyuşturucu tacirlerinin yeni gözdesi: Selvi otu


Uyuşturucu tacirlerinin yeni zehiri: Selvi otu
Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizm ile Mücadele Federasyonu (UBAM), zehir pazarının yeni uyuşturucu bitkisi olan 'salvia divinorum'a karşı uyardı. Türkiye'de uyuşturucu statüsünde bulunmayan madde, uyuşturucu pazarında 'selvi otu' adıyla satılıyor.

Madde bağımlılığı konusunda oldukça önemli çalışmalar yürüten ve birçok bağımlıyı bağımlılık tuzağından kurtararak büyük başarılara imza atan Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizm ile Mücadele Federasyonu (UBAM) Genel Müdürü İsmail Karakaş, kamu kurumları ve vatandaşları yeni uyuşturucu bitkisi olan ‘salvia divinorum’a karşı uyardı.

ZEHİR TACİRLERİ ALTERNATİF MADDE ARAYIŞINA GİRDİ

Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan UBAM Genel Müdürü İsmail Karakaş, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı'nın başarılı çalışmalarıyla çok fazla miktarda hint kenevirinin yok edilmesi ve ölümcül bonzai maddesinin satışının engellenmesinin uyuşturucu baronlarını alternatif madde arayışına ittiğini belirtti. 

BONZAİNİN YERİNE BUNU KOYMAYA ÇALIŞIYORLAR

UBAM’A yapılan müracaatlar ve yürüttükleri araştırma faaliyetleri sonucunda Türkiye’ye yeni bir uyuşturucu çeşidinin girdiğini ve söz konusu maddenin üretilerek satılmaya başladığını tespit ettiklerini kaydeden Karakaş, “Özellikle bonzai maddesinin yerine konulmaya çalışan söz konusu madde maalesef bonzainin yoğun kullanıldığı bölgelerde pazarlanmaya başlanmıştır. Tamamen doğada yetiştirilerek kurutulan ve tütün haline getirilerek kullanılan madde yine bonzai ve esrar maddelerinde olduğu gibi sigara içerisinde bong ve kova yöntemleriyle kullanılmaktadır” dedi.

HALÜSİNASYON, HİSTERİK KAHKAHALAR, BİRDEN FAZLA MEKANDA BULUNMA HİSSİ

Türkiye’de uyuşturucu madde statüsünde bulunmayan ilgili maddenin uyuşturucu madde pazarında “selvi otu“ adıyla satıldığına dikkat çeken Karakaş, “Bu bitki kullanımda olup, kullanımı ve satışı suç kapsamında bulunmamaktadır. Meksika'nın Oaxaca Sierra Mazateca bölgesinde doğal olarak bulunan entojenik bir bitkidir. Bilinç değiştirici özellikleri nedeniyle Mazatec şamanları tarafından iyileştirme ve evreni keşif amaçlı olarak yüzyıllardır kullanılmaktadır. Kullanım kökeni Aztek yerlilerine ve daha öncesine dek gider. Salvia divinorum temel etken madde olarak Salvinorin A içerir ve kullanımı dozajına bağlı olarak halüsinasyon görmeye yol açar. Kullanımın ardından kontrol edilemeyen histerik kahkahalar, objelere dönüşme hissi (mum, sandalye, sebze, her şey) üst üste gelen gerçeklikler, aynı anda birden fazla mekanda bulunma hissi, vücut ya da kimlik kayboluşu hissi, iki boyutlu dünyaya giriş, geçmişten mekanları ziyaret etmek, garip fiziksel hisler, çekiliyor ya da çevirilip bükülüyor gibi hislere neden olmaktadır” dedi.

“SIRTINDA PARAŞÜT VAR SANIP CAMDAN ATLAYABİLİR"

Tek başına denenmesinin oldukça tehlikeli olduğunu kaydeden Karakaş, “Maddenin kullanan kişiye sırtında paraşüt olduğu hissi verdiğinden camdan atlama, duvarlardan geçilebileceğini düşündürmesi ve kendisini kontrol edemeyerek zarar vermesi mümkün hale gelmektedir. Yoğun kullanımda halüsinasyon etkisi olan ürün, Amerika ve Hollanda başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden de tedarik edilebilmektedir. 

“DEVLET VE MİLLET OLARAK ÖNLEM ALMALIYIZ”

Söz konusu maddenin getireceği tehlikeler konusunda ilgilileri bilgilendiren Karakaş, “Biz bonzainin Türkiye’ye girmeye başladığı ilk dönemde yine kamuyu ve vatandaşlarımızı uyarmıştık. Ancak önlemlerin biraz geç alınmasından kaynaklı çok ciddi ölümler ve yıkımlarla karşılaşarak birçok insanımızı kaybetmiştik. Özellikle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun bağımlılıklarla ilgili oldukça önemli adımlar attıkları ve kararlar verdikleri bir dönemde yeni bir maddenin daha insanlarımızı yok etmesine izin vermeyeceklerine bütün yüreğimizle inanıyoruz. Biz konuyu Sağlık Bakanlığı'nın ilgili birimine yazılı olarak bildirdik. Ankara Narkotik Suçlarla Mücadele Birimi'ne durumu anlattık. İnşallah bu kez erken uyarı sistemini çalıştırarak gerekli önlemleri devlet ve millet olarak alacağız” dedi. 








http://www.posta.com.tr/turkiye/HaberDetay/Uyusturucu-tacirlerinin-yeni-zehiri--Selvi-otu.htm?ArticleID=312480
20-11-2015



İHA
İlgili Aramalar:

19 Kasım 2015 Perşembe

Vajina güzellik yarışması


Amerikalı Brian Sloan, seks oyuncakları üreten bir girişimci ve aynı zamanda Autoblow adlı meşhur seks oyuncağının yaratıcısı… Sloan’ın bu yazıya konu olmasının sebebi ise bizzat vajina güzellik yarışmasını düzenleyen kişi olması.

Sloan, internet üzerinden başlattığı yarışmayı, ürünlerinden birinin tasarımında “en güzel vajina”yı doğrudan taklit edebilmek için yaptı. Yarışma süresince kadınlar kendi vajinalarının fotoğrafını çekerek yarışmanın yapıldığı siteye yüklediler. Birinciye 5.000 dolar, ikinciye 2.500 dolar ve üçüncüye de 1.250 dolar vadedildi.

Elite Daily ekibi Brian Sloan’ın peşine düşerek Berlin’de yarışmanın ilk üçüyle geçirdiği birkaç günü videoya çektiler. Elite Daily’nin Sloan’a sorduğu sorulardan biri de “Sence aşağılık bir adam mısın?” oldu. Sloan öyle olmadığını düşünüyor. Ama insanların onu böyle tanımlamasının da tamamen hatalı olmadığını ekliyor. Kadınları obje gibi gördüğü eleştirilerine ise biraz farklı bakıyor: “Dildolar erkeklerin penisine göre yapılınca kimse buna seksist demiyor.” diyor. Unuttuğu nokta ise bahsettiği penisin “en güzel penis” yarışması sonucunda seçilmiyor olması.

Yarışmada üçüncü seçilen kadınla konuşulduğunda “bedenimle ne yapacağıma karar vermek gibi bir hakkım var” diyor ve ekliyor: “Feminizm de zaten bununla ilgilidir.”


kaynak:posta.com.tr


İlgili Aramalar: vajina güzellik yarışması

15 Kasım 2015 Pazar

Güney Amerika Gezisi

Bu gezi notları 7 Güney Amerika Gezisini içermekte..
1- Brezilya – Brazil2- Paraguay3- Bolivya – Bolivia4- Peru5- Şili – Chile6- Arjantin – Argentina7- Uruguay

The travel writings are Turkish. But you can watch all videos with english subtitle. And you can understand what happened. If you want to watch please go down and click wich one you want to watch. Enjoy my adventure (:

Nihayet hep gitmek istediğim Güney Amerika’ya bir anda uçak bileti alarak ilk adımı attım. Laf olsun diye bir anda demiyorum gerçekten de öyle oldu. Bankanın yaptığı uçak bileti kampanyası ile Qatar Hava Yolları‘nın yaptığı kampanyanın birleştiğini fark edince 30 dakika düşünüp bileti aldım. Uçuş tarihine daha 6 ay var ama o süre göz açıp kapayıncaya kadar geçti ve 60 gün sürecek gezime başladım.

Bildiğim tek şey Sao Paulo’ya inip iki ay sonra Buenos Aires’den geri dönecek olmamdı. Başka hiçbir planım olmadan yola çıktım. Muhtemelen o bölgede 5 ülke gezer geri dönerim diyordum ama yol beni öyle yerlere götürdü ki, kapıldığım rüzgâr bana alttaki rotayı yaptırdı. Ve bunların hemen hemen hepsi kara yolculuğuydu. Sadece Uruguay’a geçişim feribot ile oldu bir de Bolivya’da başkente geçerken göstericiler yolu kapattığı için kara yoluyla geçemeyip mecburen uçak bileti aldım. Kara yoluyla geçmeyi elbet denedim ama başarılı olamayınca uçaktan başka bir alternatif kalmadı.

Güney Amerika Rota

Gezi uzun olacağı için yanıma alacağım eşyalarda çok önemliydi. Az değil, iki ay bunları sırtımda taşıyacaktım. Kesinlikle gereksiz şeyleri almamalı ya da sonradan keşke şunu da alsaydım dememeliydim. Bu sebeple çantayı yaparken düşündüğüm süre uçak bileti alırkenki düşündüğüm süreden daha uzundu (:  Velhasıl alttakileri 45 litrelik sırt çantama doldurarak yola koyuldum.

Eşyalarım

Bu gezide şimdiye kadar yaptığım gezilerin verdiği tecrübe ve birikimi çok iyi kullandım. Ne yaptın ki derseniz videoları izleyince anlayacaksınız. Diğer yandan normalde bu kadar çok video çekmiyordum. Ama önceki gezilerim için arkadaşlar hep fotoğraf çek, video çek, bizlerle paylaş diyordu. Ben de dedim madem öyle Brezilya’ya ilk indiğim andan itibaren kalacağım yere nasıl gidiyorum, yolları nasıl buluyorum,  hiç dilini bilmediğim bir ülkede ne yapıyorum görsünler diye video çekmeye başladım. Daha sonra videoyu facebook sayfamdan paylaşınca aşırı bir ilgi gördü. Madem bu kadar ilgi gördü o zaman devamını da çekeyim dedim ve kanımca hafif bir belgesel tadında toplamda 150 dakikalık video çektim. Bunları güzelce birleştirerek ve bunla da yetinmeyip yabancı arkadaşlar için de İngilizce altyazı ekleyerek gezi yazılarımın arasına serpiştirdim. Biliyorum İngilizcem iyi değil ama dilim döndüğü kadarıyla birazda sözlüklerin yardımıyla çeviriyi yaptım.

Belki de birçok kişinin merak ettiği “kardeşim bu iki aylık gezinin toplam maliyeti nedir” sorusunun cevabını baştan vereyim. İstanbul’daki evimden çıkıp tam 60 gün boyunca 7 ülke gezip İstanbul’daki evime geri dönmemin bana toplam maliyeti 5.800 TL oldu. Bu paranın içinde uçak bileti(Banka kampanyası ile), tüm konaklamalar, yeme içme, müze girişleri, görülmesi gereken yerlere verilen giriş ücretleri, ülke ve şehirlerarasındaki geçişlerde yaptığım ulaşım ücretleri, gece gezmeleri, Türkiye’den çıkarken verilen 15 TL lik pul ücretine varana kadar yani A’dan Z’ye her şey var. Muhtemelen şuan birçoğunuz nasıl bu kadar ucuza çıkardın diyor olabilir. Videoları izleyince bu sorunun cevabını bulacaksınız, çünkü bazı şeyleri yazarak anlatmak daha zor oluyor.

Vize İşlemleri
Türk vatandaşları için Güney Amerika, belki de vizesiz seyahat edilebilecek en güzel coğrafya. Gittiğim 7 ülkeye de normal pasaport ile vizesiz girebiliyoruz.

Konuşulan Diller
İspanyolcanın hakimiyet sürdüğü bu bölgede sadece Brezilya’da portekizce konuşuluyor. Diğer 6 ülke de ise ispanyolca konuşuluyor.

7 Farklı ülkeye gittiğim için gezi yazılarımı da 7 başlık halinde topladım. Alttaki linkleri kronolojik sıraya göre koyup paylaştım. Brezilyadan başladığınızda gezimdeki son noktaya kadar karıştırmadan gidebilrsiniz.

1- Brezilya – Brazil2- Paraguay3- Bolivya – Bolivia4- Peru5- Şili – Chile6- Arjantin – Argentina7- Uruguay




Kaynak: http://www.rotasizseyyah.com/guney-amerika-gezisi.html

  İlgili Aramalar:

3 Kasım 2015 Salı

1 Kasım 2015 seçim gazete manşetleri


 1 Kasım 2015 seçimleri gazetelerin manşetlerine nasıl yansıdı? İşte 1 Kasım 2015 milletvekili seçim soruçları.
 Resimlerin üzerine tıklayın daha büyük görün.....





























2015 seçimlerinde partilerin oy oranları ve aldığı oy sayıları. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçim sonuçları

İlgili Aramalar: 1 kasım seçim sonuçları gazete manşetleri, 1 kasım 2015 milletvekili seçim soruçları gazetelerin manşetleri