27 Haziran 2017 Salı

Menopozla birlikte sık görülen 7 hastalık

Uzmanlar; adet görülmeyen sürenin üst üste 12 ay kadar olması ile menopoz sürecinin başladığını söylüyor.

Kadınların en doğal süreci olan menopozun neden olduğu rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirme yapan Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; " Kadınların bir kısmı ateş basması, gece terlemesi gibi belirtiler yaşarken bir kısmı daha ciddi sağlık problemleri ile karşılaşırlar. Kendinizi bu problemlere karşı nasıl koruyacağınızı bilmelisiniz" dedi.

Genelde menopoz 45-55 yaş aralığında görülüyor. Östrojen, FSH, LH, AMH gibi hormon testleri ile menopoz süreci hakkında bilgi sahibi olunabiliyor. Menopoz kabusu; vitaminler, hormonlar ve çeşitli kremlerle atlatılmakla birlikte ateş basması, gerginlik, gece terlemeleri, kilo alımı azaltılabiliyor.
Semptomların geçici bir süre yaşandığını belirten Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; "Kendinizi şımartmalı ve bu süreyi daha hafif atlatmaya çalışmalısınız. Hormon destek tedavisi ile belirtilerin önüne geçebilirsiniz. Yaşınız ve menopoza giriş zamanınız hormon destek tedavisi ve risk artışınızda önemli role sahiptir. Doktorunuzla konuşup kişisel riskinizi hesaplatmalısınız" dedi.

Menopoza Bağlı 7 Sürpriz Sağlık Problemi Nelerdir?
Kadınların bir kısmı ateş basması, gece terlemesi gibi belirtiler yaşarken bir kısmı daha ciddi sağlık problemleri ile karşılaşıyor. Bu problemler arasında Osteoporoz, Pelvik organ sarkması, Karaciğer rahatsızlıkları, Otoimmün hastalıklar, gözde kuruma, görme kaybı, uyku apnesi yer alıyor.

Osteoporoz: Kemik erimesi sonucu oluşan kırık menopoz döneminde sıklıkla görülüyor. Menopozda olan kadınlar, osteoporoza bağlı kemik kırığı riskinde %50 artış gösteriyor.

Pelvik organ sarkması: Pelvis tabanını oluşturan kasların zayıflaması sonucu görülüyor. Bu durum idrar kaçırma, tutuk idrar yapma, pelvik bölgede rahatsızlık ve sarkma hissi, yürürken zorlanma, sık idrar yolu iltihapları ve cinsel işlev bozukluğuna yol açıyor. % 41-50 kadında farklı seviyelerde sarkma görülüyor.

Karaciğer hastalıkları: Genç yaşlarda karaciğer; alkol, enfeksiyon ve fazla yağ tüketimiyle oluşan hasarı kolaylıkla yeni ve sağlıklı hücre oluşturarak onarabiliyor. Menopozda östrojen hormonundaki azalma sağlıklı hücre oluşumuna engel olarak hasarı yara izi dokusu ile onarmaya çalışıyor. Östrojen ayrıca mitokondri ve karaciğer hücrelerini de koruyor. Azalan östrojen karaciğer de yaşlanmayı artırıyor. Rutin kan tahlilleri ile karaciğer harabiyetini kontrol altında tutmak gerekiyor.

Otoimmün hastalıklar: Mutsuz ve yorgun hissetme, ateş basmaları normal menopoz belirtileri arasında yer alıyor. Ancak aynı zamanda Multipl Skleroz, Lupus, Romatoid Artrit gibi otoimmün hastalıklar içinde sinyal olabiliyor. Östrojen hormon düşüklüğü vücutta iflamasyon artışına neden oluyor.

Gözde kuruma: Sadece östrojen değil menopoz sırasında azalan testosteron seviyesi de sıkıntılara yol açıyor.

Duyma kaybı: Yaşla beraber duyma kaybı görülüyor ancak menopoza giren kadınlarda bu problem çok daha hızlı oluşuyor. Çünkü östrojen koklea (iç kulağın işitsel kısmı) da önemli rol oynuyor. Yüksek sesten uzak durulması gerekiyor. Yapılan çalışmalarda, duyma kaybı riskinde; düzenli egzersiz ile %17, beta-karoten tüketimi ile %12 azalma saptanmıştır.

Uyku apnesi: Menopoza giren kadında uyku apnesi riskinde 3 buçuk kat artış gözlenmiştir. Diyabet ve felç için de risk menopozda artıyor.
Kimlere hormon tedavisi uygulanmalı?    
Risklerine rağmen menopoz belirtileri için en uygun tedavi sistemik östrojendir. Sağlıklıysanız ve;• Şiddetli ateş basmaları ve diğer menopoz belirtileri varsa,• Kemik yıkımınız fazla ve diğer tedaviler fayda sağlamadıysa,• 40 yaşından önce menopoza girdiyseniz hormon tedavisinin faydaları riskinden ağır basar.
Erken menopoza girdiyseniz veya overleriniz alındı ve 45 yaşına kadar hormon desteği kullanmadıysanız;• Osteoporoz• Koroner kalp hastalığı• Erken ölüm• Parkinson benzeri belirtiler• Anksiyete veya depresyon riskiniz artmaktadır.Yaşınız ve menopoza giriş zamanınız hormon destek tedavisi ve risk artışınızda önemli role sahiptir. Doktorunuzla konuşup kişisel riskinizi hesaplatmalısınız.
Hormon Desteği Ne Kadar Güvenli?
Şu anda Amerika ve İngiltere'de 6 milyon kişi hormon desteği kullanıyor. Hormon tedavisinin riski östrojenin tek başına ya da progestinle birlikte verilmesine, kadının menopoz yaşına, östrojenin dozuna ve kişinin kardiyovasküler, kanser ve aile hikayesine bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Hormon destek tedavisi öncesi kadın üreme organları ve meme muayenesi yapılması gerektiğine dikkati çeken Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; "Hastada yapılması gereken biyokimyasal testler arasında Tam kan sayımı, Tam idrar tetkiki, Sedimentasyon, Lipid profili, Glukoz, Karaciğer fonksiyon testleri, Böbrek fonksiyon testleri, Kemik markerları ve Gaitada gizli kan yer alıyor" dedi. Hormon destek tedavisinin uygun olmadığı durumlar ise Karaciğer ve böbrek hastalığı, Akut derin ven trombozu, damar tıkanıklığı hastalıkları, kalp hastalığı, meme kanseri ve rahim kanseri olanlar olarak sıralanıyor.

Hormon Destek Tedavisi Kullanıyorsanız Riskinizi Nasıl Azaltabilirsiniz?

Kendiniz için en uygun ürünün ve metodun kullanılması gerektiğini dile getiren Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; Hormon desteğinizi; tablet, yapıştırmalı flaster, jel, vajinal krem ya da rahim içi spiraller şeklinde kullanabilirsiniz. Kullandığınız tedavi dozunu mümkün olan en düşük seviyede tutun. 45 yaş üstü iseniz kullandığınız tedaviyi etkin en düşük dozda ve sürede sınırlamalısınız. Kan tahlilleri, mamografi gibi testlerle riskinizi kontrol altında tutmalısınız." dedi. Günlük rutininize de fiziksel aktivite ve egzersizi, sağlıklı gıdayı eklemeniz gerekiyor.

Zayıflamak için yağ yakıcı 5 gıda

Yazın kendini iyice göstermesiyle birlikte fazla kilolarla vedalaşma isteği de hayli artıyor. Kim istemez ki mayo, bikini tercihi yaparken fazlalıkları kapatanları değil rengarenk, desen desen olanları seçmeyi. Hiçbir şey için geç sayılmaz. Çünkü hayal ettiğiniz ölçülere 5 besin sayesinde ulaşabileceksiniz. 

Üstelik bunun için sizi aktar aktar dolaştıracak ve yerken ağzınızı burnunuzu buruşturacak memnuniyetsizlik yaratan tatlar da yok. Yalnızca beslenmenize yağ yakıcı 5 gıdayı eklemeniz yeterli.

Sports International diyetisyeni Şeyma Yılmaz, özellikle yağ yakımında çok iyi sonuç veren bu 5 besine dikkat çekiyor ve bir an önce forma girmeye karar verenlere bu yiyeceklerin yağ yakıcı etkilerini anlatıyor; "Yağ yakıcı özelliği olan bu 5 besini hemen her yerde bulmanız mümkün. Hemen buzdolabına koşun hepsi olmasa bile en az 3 tanesinin sizi beklediğini göreceksiniz. Kilo vermeye karar verdikten sonra listenizde yer vermeniz gereken bu 5 besinin özellikle yağ yakımına yönelik egzersizlerle birlikte mucizevi etkisi hayal ettiğiniz ölçülere kavuşmanızı sağlayacak."

İşte kaloriyi düşürüp kilo kontrolünü gerçekleştirebileceğiniz her an her yerde bulabileceğiniz yağ yakımında etkili 5 besin;

1.KİVİ: 90'ların yemesi lüks sayılan meyvesi kivi artık ülkemizde de yetiştirilmekte, her yerde satılmakta hatta şu an belki de buzdolabınızda. Bu efsane meyve, portakal ve limona göre 2 kat daha fazla C vitamini içermektedir. C vitamini vücutta yağ yakma metabolizmasına etki eden karnitin sentezine yardım eder. Yapılan araştırmalar egzersiz öncesinde yeterli miktarda C vitamini alan bireylerin daha fazla yağ yakabildiklerini göstermektedir. Günde sadece bir kivi yemek günlük C vitamini ihtiyacını fazlasıyla karşılar. Bunların yanı sıra lif içeriği oldukça yüksek olan kivi tok kalmanızı sağlarken yüksek potasyum içeriği ile spor sonrası kas ağrıları için de birebirdir.

2. SALATALIK: Su oranı iyi ve düşük kalorili bazı besinler ara öğünler için çok iyi bir tercih olabilir. Salatalık %95 su içeriğiyle midede doygunluk sağlar ve öğünde alacağınız kalorinin düşmesine neden olur. Kilo kontrolü için hazırlanan diyetlerde sınırsız tüketime sahiptir. Acıktığınızda salatalık iyi bir seçenek olacaktır. Lif içeriğinin azalmaması için kabuklu tüketimi tercih edilmelidir.

3. YOĞURT: Yoğurt ekmekle birlikte memleketimiz hanelerinin demirbaşı durumunda bir besin olup göbek yağlarını eritmekte 10 kaplan gücündedir. Fakat önemli olan yağ yakarken kas kitlesini de korumak olduğundan yoğurt yüksek kalsiyum içeriği ile hücrede yağ yakma metabolizmasını arttırırken yüksek protein içeriğiyle ise kas kitlemizi korur. Yapılan çalışmalarda her gün yoğurt tüketen bireylerin tüketmeyenlere göre daha fazla kilo verdikleri ve bel çevresindeki yağların daha fazla azaldığı görülmüştür. Aynı zamanda yoğurt yağ yakma metabolizmasında etkili olan Konjuge Linoleik asit içermektedir (CLA). Konjuge Linoleik asit süt yağında bulunmaktadır. Hem kaloriyi düşürüp kilo kontrolü sağlamak için hem de yağ yakmada oldukça etkili bu yağ asitinden faydalanabilmek için yarım yağlı yoğurt tüketilebilir.

4. ENGİNAR: Karaciğer dostu olarak tanınan enginar, magnezyum, potasyum ve lif deposu. İçeriğindeki yüksek magnezyumla yağ yakımını hızlandırmakta aynı zamanda yüksek potasyum içeriği ile vücudumuzun sıvı dengesini sağlamaktadır. Yüksek lif içeriğiyle ise tok tutmaktadır. Çiğ veya haşlanmış olarak salatalarınıza ilave edebilir veya ara öğünlerinizde yoğurdunuzun içerisine rendeleyerek yağ yakma metabolizmanızı tetikleyebilirsiniz.

5. AHUDUDU: Sempatik ismi ve yüksek antioksidan içeriğiyle yaz aylarının detoks meyvesi ahududu son zamanlarda yağ yakıcı meyve olarak da yükselişe geçti. Bu dostumuz da yüksek lif içeriğiyle tokluk duygusu yaratırken aynı zamanda bağırsaklardaki fazla yağı bağlayarak dışkıyla atılmasını ve alınan kalorinin düşmesini sağlıyor. Bunların yanı sıra C vitamini ve potasyum içeriği oldukça yüksek. Üstelik bir çay bardağı (150 gr) ahududu yalnızca 51 kcal.

Işık ve ses dalgaları ile gözaltı morluklarıa son

Kişinin yorgun, uykusuz, yaşlı ve depresif görünmesine neden olan gözaltı morlukları ve gözaltı torbalarından, en son teknoloji ışık ve ses dalgaları yöntemi ile kurtulabilirsiniz.

Her yaş grubunda görülebilen gözaltı morluklarından ve gözaltı torbalarından cerrahi müdahaleye ve kozmetik uygulamalara gerek kalmadan ışık ve ses dalgaları ile kurtulmak mümkün.

Yorgunluk, stres, bilgisayar başında çok fazla vakit geçirmek ve uykusuzluk gibi nedenler gözaltı morluklarının oluşmasını hızlandırabiliyor. Her yaş grubunda görülen gözaltı morluklarından ve gözaltı torbalarından cerrahi müdahale ve kozmetik uygulamalara gerek kalmadan kurtulmak günümüz tıp teknolojisi ile artık mümkün hale geldi.

Medikal Estetik Hekimi Dr. Emre Çiçek, gözaltı morluk ve torbalarından kurtulmak isteyenler için bunun Işık ve ses dalgası ile çalışan özel lazer yöntemi ve kimyasal peelingten geçtiğini açıkladı. Dr. Emre Çiçek, yöntemle ilgili şunları söyledi; “Işık ve ses dalgalarından oluşan bir teknoloji olan Özel lazer peeling ve kimyasal peeling kombinasyonu ile gözaltı morlukları ve gözaltı torbaları ağrısız ve acısız şekilde 1-2 seansta giderilebilmektedir. Özellikle göz kapağı altı tear trough dediğimiz gözyaşı kanalı deformelerinde ışık dolgusu enjeksiyonu tedavisi ile çok başarılı sonuçlar almaktayız. Gözaltı torbalanmalarında ise Ulthera dediğimiz ameliyatsız yüz germe sisteminin gözaltı problarına özel ses dalgası gönderen sistemi ile cilde herhangi bir hasar vermeden cilt altının ısıtılması sayesinde ciltte sıkılaşma ve gerginlik sağlanıyor’.’

Göz Altı Morlukları Nasıl Oluşuyor?
Kişinin yorgun, uykusuz, yaşlı ve depresif görünmesine yol açan gözaltı morluklarının oluşma sebebini anlatan Dr. Emre Çiçek, “Göz çevresindeki kan damarlarının cilde yakın olması, yağ torbalanmasına bu da damarlarda dolaşımın iyi olmaması ve kan toplanmasına neden olabiliyor. Ayrıca bu durum göz çevresinde pigmentasyon artışına da neden olmaktadır. Her iki sorunda da alt kapakta olduğu gibi, kirpiklerden kaşa kadar üst kapağı da kaplar’’ dedi.

Gözaltında ve göz çevresinde dolaşımı hızlandırıcı, hücreleri yenileyen kozmetik ürünlerin kullanılmasının, morlukları biraz hafifletebildiğini belirten Dr. Emre Çiçek, daha hızlı, kalıcı ve gözle görünür sonuçlar için ses ve ışık dalgası ile çalışan özel lazer peeling ve kimyasal peeling tedavileri ve ışık dolgusu enjeksiyonlarını kullandıklarını belirtti. Dr. Emre Çiçek, “Gözaltı torbalanmalarında ise Ulthera dediğimiz ameliyatsız yüz germe sisteminin özel gözaltı torbaları tedavisinde çok etkin olduğunu yüz güldürücü sonuçlar verdiğini görüyoruz” dedi.

Düz Tabanlı Ayakkabılar Kıkırdak Hastalığı Nedeni

Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan kıkırdak hastalıkları, günümüzde artık spor yaralanmalarına bağlı olarak 13-14 yaşından itibaren de ortaya çıkabiliyor. 

Kıkırdak deformasyonları tam olarak iyileşemediğinden, kıkırdakta bir sorun oluşmasını engelleyici önlemler almak gerekiyor. Kilo vermek, fazla düz tabanlı ayakkabılar giymemek, stres kontrolü, alkolden uzak durmak, düzenli egzersiz ve 40 yaş sonrası dizi zorlayıcı sporlardan kaçınmak bunların başında geliyor.

Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Bülent Aksoy, kıkırdak hastalıklarının nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

60 kilo kişinin diz yükü 480 kilo
Yürüme sırasında vücut ağırlığının bir, merdiven çıkarken 3, inerken 5 ve dizleri kırarak oturma ve çömelme gibi pozisyonlarda 8 kat yük dizlerin üzerinde hissedilmektedir. Özellikle dizlerini kırar bir pozisyonda uzun süre çalışan; anaokulu öğretmeni ya da parke ustasının kıkırdak sorunu yaşaması kaçınılmazdır. Eğer dizlerinde sorun varsa, kısa sürede bu sorun geri dönüşümsüz bir duruma gelir. Bu nedenle diz sağlığı için kilo vermek çok önemlidir. Kıkırdaklarda herhangi bir sorun yaşanmaması için örneğin, 1.80 boyundaki bir kişinin en fazla 80 kilo olması gerekir.

Ofis çalışanı kadınlarda diz hastalıklarının nedeni stres
Kıkırdak sorunları kadınlarda, erkeklere oranla daha sık görülür. Özellikle ofiste hareketsiz pozisyonda masa başı çalışanlar; bel, boyun ve sırt ile birlikte diz ağrısı sorunları ile karşı karşıyadır. Stres bu ağrıların ortaya çıkmasında çok önemli bir faktör ve 4-5 kat artmasına yol açar. Uzun süre yolculuk yapan ve araç kullanan kişilerde, yürüyememe ve dizde kilitlenme ili ciddi ağrı sorunları yaşanabilir.

Çok düz ve ince tabanlı ayakkabılara dikkat
Düz ayakkabılar kıkırdak sorunlarını daha da artırır. Özellikle babet tarzı ayakkabılar ve ince tabanlı terlikler kıkırdak sorunlarını tetikler. Bu ayakkabılar ayağı taşıyabilme gücüne sahip değildir. Bu nedenle ayakta ciddi yorgunluklara ve dize yük binmesine neden olur. İdeal bir ayakkabının topuk yüksekliği 2.5 santimetre olmalıdır. Bu nedenle tercih edilmesi gereken ayakkabı tarzı hafif topuklu olanlardır. Çünkü bu ayakkabılar dizin arkasından geçen kasların gerginliğini azaltır, kaslar gevşer ve ağrılar daha az olur.

Dizi zorlayıcı sporlar 40 yaş sonrası sakıncalı
Bisiklet, kürek ve tenis gibi dizin kıvrılıp açılması ile yapılan sporlar, 40 yaşından sonra tercih edilmemelidir. Çünkü dize bir anda aşırı miktarda yük binmesi, yıllardır uykuda olan diz kıkırdağını bir anda bozabilir. Anormal ağrılar ve şişmeler meydana gelebilir. 40 yaşına kadar spor yapmamış bir kişi bir anda spora karar verirse, buna kısa sürelerde ve düşük tempolarda başlamalı, zaman içerisinde artırmalıdır.

Kıkırdak sağlığı için basit egzersizler yapın ve alkolü sınırlandırın…
• Herhangi bir seyahat ya da zorlanmadan sonra kişi dizinde ağrı, zorlanma ve kilitlenme hissediyorsa yoğun buz yapmalıdır. Dizi uzatarak istirahat etmek gerekir. Basit ağrı kesicilerin yardımı olur.
• Basit dizlikler, egzersizler, dizin hem önündeki hem de arkasındaki kas grubunun çalıştırılarak kuvvetlendirir ve dize binen yükün kaslar tarafından alınıp dizin rahatlatılması sağlanır. Ancak dizlik kullanmak için doktorun önerisi alınmalıdır.
• Diz için en iyi egzersiz, düz bacak kaldırma yöntemidir. Diz, ayak bileği ve kalça aynı hizadayken düz olarak topuk yerden 45 santimetre yukarı kalkacak ve 10'a kadar sayılacak. İndirip birkaç saniye geçirdikten sonra tekrar kaldırılacak. Günde 100 kez bunu yapmak gerekir.
• Dizin altına bir havlu rulosu, kırlent ya da yastık koyarak dizle yastığı ezmek de önemli bir egzersizdir. Ne kadar basılırsa üst kaslar o kadar sıkılaşır. Bu hareketlerle kıkırdak yapısının da geleceğe yönelik korunmasına yardımcı olmak mümkündür.
• Yüzme her şart altında tavsiye edilir. İyi bir ayakkabı ile de düz yol yürümekte hiçbir sakınca yoktur.
• Alkol kullanımına bağlı olarak kemik iliği ödemi özellikle 40 yaşından sonra çok yoğun bir şekilde görülür. Bu da, kıkırdağı bozan bir problemdir. O nedenle alkol kullanımına dikkat etmek gerekir.
• Kortizon kullanımı ve diyabet de kıkırdak sorunlarına neden olabilir. Hasta mutlaka düzenli kontrolden geçmelidir.
• Mutlaka, spor ile uğraşan bir ortopedi hekimi ile temas halinde olunmalıdır.

Özel teknikler ile şikayetler azaltılabilir
Kıkırdak sorunları, günümüzde bazı özel tedavi yöntemleri ile kontrol altına alınmakta ve hastaların şikayetleri azaltılmaktadır. Kıkırdak tıraşlaması, sağlam bir doku ile kıkırdağın sorunlu bölgesine mozaikleme yapmak, kıkırdakla dondurma tekniği olan mikro kırık, laboratuvar ortamında kıkırdak doku elde etmek ve bunu sorunlu bölgeye yerleştirmek bu yöntemlerden bazılarıdır. Çok genç yaşlarda ortaya çıkan kıkırdak sorunlarına zamanında ve doğru müdahale yapıldığında, kıkırdak kurtarılabilir. Ancak kıkırdak yerinden ayrıldıktan sonra canlılığını yetirmişse, tamir seçenekleri de giderek zayıflar. Özellikle çok genç yaşlarda kıkırdak yaralanmalarından korunmak için; tekvando, karate gibi sporlardan uzak durmak önemlidir.

Porsiyonunu Kontrol Etme Zamanı

Yıllardır, bazı insanların zayıf kalırken, bazılarının neden şişmanladığı ve fazla kilonun verilmesi ve korunmasının neden bu kadar zor olduğu ile ilgili çokça açıklama yapıldı. Ülkemizdeki obezite oranı son 5 senede yaklaşık yüzde 20 artış olduğu düşünüldüğünde zorunlu porsiyon kontrolü kaçınılmaz son oluyor. 

Diyetisyen Kübra Bal porsiyon kontrolünü nasıl sağlayabiliriz konusunu açıklarken, buzdolabınızda olması gereken ve en önemlisi sevilerek yenebilecek besinleri de sıralıyor.

Porsiyon Harfiyatından Vazgeç
İnsanlar büyük boyu gördülerinde maalesef onu tercih ediyor. Bu durum ağırlıklı olarak hem Türkiye'de hem de Amerika'da bu şekilde ilerliyor. Beslenme alışkanlıklarında ucuz gıdaların ve yağların piyasada gitgide artmasıyla marketlerde kampanyalı ürünler yada büyük paketler daha hesaplı gözüküyor. Cebe faydalı durumlar kişide fazla kiloya ve porsiyon harfiyatına sebep olabiliyor. Ayrıca Türk toplumunun alışkın olduğu büyük tencerelerde yemek pişirme alışkanlığı da daha fazla yemeye sebep oluyor ve dolasıyla da istenmeyen kiloya ve hastalıklara davetiye çıkartıyor.

Kontrol Senin Elinde
Diyetisyen Kübra Bal ''zorunlu porsiyon kontrolü'' ile her zaman doğru miktarlarda yemek alışverişi yapmanızı, pişirmenizi ve buzdolabınızda hazır halde bulundurmanızı öneriyor. Buzdolabında öğünlerinizin yer alması biranlık açlık krizinin sonunda yüksek kalori almanızı önleyebilir. Sevdiğiniz yiyeceklerden uygun miktarlarda bulundurmanız sizi sağlıklı beslenme alışkanlığına da yönlendirmeye yardımcı olacaktır.

Mutfağını Düzenle

Et, tavuk, balık reyonu:
Et reyonuna geldiğinizde ilk yapmanız gereken tüketeceğiniz etin çeşidini ve alacağınız miktarı belirlemek.
Canınız kırmızı et çektiyse görünür yağlarının olmamasına dikkat etmelisiniz. Özellikle yağ içeriği daha az olan antrikot veya biftek kırmızı ette en doğru seçimler olacaktır.
Tavuk alacaksanız, göğüs kısmı daha sağlıklıdır. Eğer lezzeti ön planda tutanlardansanız yağ içeriği biraz daha fazla olan but'u da tercih edebilirsiniz. Nadir de olsa kendinize kanat ziyafeti vermek istiyorsanız dikkat: 4-5 adetten fazla tüketmemelisiniz.
Balık en sağlıklı et grubu olsa da ülkemizdeki tüketim oranı maalesef çok düşük. Oysa zengin Omega-3 içeriği ile balık alternatifsizdir.

Abur-Cubur Reyonu Bizimle Değilsin
Aç olarak gidilen alışverişlerde en tehlikeli reyon abur-cubur reyonudur. Eğer alışverişe aç karnına çıktıysanız yada uzun süre besin tüketmemişseniz kendinizi bu reyonun önünde bilinçsizce alışveriş yaparken bulabilirsiniz. Bu yüzden alışverişe her zaman tok karnına çıkmaya özen göstermeli, kendinizi ödüllendirdiğimiz bu reyonda doğru seçimi yapmaya dikkat etmelisiniz.
Çikolata alacaksanız daha çok bitter olan çikolatalarla kalori içeriği düşük olan barları; bisküvi alacaksanız light olanları ve krakerleri tercih etmelisiniz. Kremalı, karamelli, yüksek kalorili çikolatalar ise karın bölgesinde yağlanmaya neden olacağı için kaçınılması gerekenler arasındadır.

Sağlıklı yaşamın en önemli destekçisi içecek reyonu
Doğru içecek tercihi hem kilo vermek isteyenler hem de sağlıklı beslenmeyi bir yaşam biçimi haline getirenler için önemlidir. Asitli içecekler, siyah çay, kahve içmek yerine ıhlamur, yeşil çay, beyaz çay, chai tea, ekinezya, rooibos, kuşburnu gibi bitki çayları şekersiz olarak sıklıkla tercih edilebilirsiniz. Bu sebeple dolabınızda bunlara yer açın. Eğer diyetteyseniz market alışverişlerinizde sıcak çikolatadan uzak durmaya çalışın. Unutmayın 1 bardak sıcak çikolara ortalama 300 kalori demek. Çok canınız çektiyse de light olanını tercih edebilirsiniz. Yağlı, bol salçalı akşam yemeklerinizi ise pişirmemek sizin elinizde. Bunlar yerine sağlıklı sebze yemekleri ve ızgara et seçeneklerini hayata geçirebilirsiniz.

Diyetisyen Kübra Bal

İlişkinizi uzatacak 7 heyecanlı öneri

Aşkın ömrü kaç yıldır bilinmez ama ilk günkü gibi sürmediğini de artık herkes biliyor. Peki aşk bitince ilişkiyi çöpe mi atacağız? Tabiki hayır! Aşk bittiyse sevgi de mi bitti... 

Hemen paniğe gerek yok, ayların yılların hatrına biraz daha emek harcayarak, rutinleri biraz değiştirerek, ilişkinizin ilk günkü heyecanını yakalaması hiç de zor değil.

1- Sekste yeniliklere açık olun 
Uzun zamanlı ilişkilerde seks de zamanla aynı sebeplerin aynı sonuçları yaratacağı döngüdeki yerini alır. Ancak böyle durumlarda hatırlamanız gereken ayrıntı, en önemli seks organınızın beyniniz olduğu gerçeğidir! Kendinizi yeni olasılıklara açık tutup partnerinizi de bu yenilikler için teşvik etmelisiniz. Cinsel soğukluk kimi zaman tahrik yöntemlerini fazla kullanamamaktan ileri gelebilir. "Hayatınızın Geri Kalanında Nasıl Muhteşem Bir Cinsel Yaşamınız Olur?" kitabında Val Sampson, öncelikle sekse odaklanmayı ön koşul olarak veriyor.

Günün geri kalan saatlerinde yaşadığınız saatleri unutmalı ve sadece o an yaşadıklarınıza odaklanmalısınız. Eğer böyle yaparsanız, beyniniz ilişkiye girmeden önce kendini bu ilişki için hazır hissetmeye başlayacak. Mesela ona romantik notlar yazın ve cebine koyun. Cep telefonunun telesekreterine hoş mesajlar bırakın. Ve son olarak da ilişkiye girmeden önce ne yaptığınızı düşünün ve eğer alışkanlığınız televizyon seyretmekse o zaman bunu değiştirin. İki kişilik yapılabilecek aktivitelerde bulunun, yürüyüşe çıkın, bara gidip bir içki için veya sadece el ele tutuşun.

2- Zaman zaman ayrılın! 
İlişki uzmanı Philip Hodson'a göre eğer birey olarak var olabiliyorsanız o zaman ilişkilerde yere daha sağlam basmanız mümkün.
Farklılıklarınızı keşfedin ve onları taçlandırın. Çünkü bu sayede birbirinize anlatacak daha çok şeyiniz olacak. Ayda en azından bir hafta sonunu ayrı geçirin ki tekrar bir araya geldiğinizde paylaşacak anılarınız olsun. Kısa ayrılıklarda çiftler birbirini özler ve bu özlem neden beraber olmayı seçtiğinizi tekrar hatırlatır. Dışarı çıkın, arkadaşlarınızla zaman geçirin. Yeni şeyler keşfedin, yalnız seyahata çıkın. Sakın “Bir elmanın iki yarısıyız.” masalına inanmayın. Unutmayın ki, siz bir bireysiniz ve bu ilişki siz bir çilek o da bir elma olduğu için güzel.

3- Üçüncü kişiden hoşlanmaktan korkmayın 
Bir çok insan, ilişki yaşayan insanların bir başkasından etkilenmesini ilişki için büyük bir problem olarak görür. İlişki uzmanları bunun öyle olmadığını söylüyor. Psikoterapist Paula Hall, karşı cinsten hoşlanmanın insan doğasından olduğunu bu nedenle aşıksanız bile sizi etkileyebilecek üçüncü kişiler olduğunu doğruluyor. Bu konuda önemli olan konuyla nasıl baş ettiğiniz. Partnerinizle duygularınızı paylaşmaktan çekinmeyin. Ancak bunu duyarlı bir biçimde yapmalısınız, çünkü konuşarak işleri olduğundan fazla büyütmeniz kimsenin işine yaramaz.Partneriniz onu sevdiğinizi ve sadece onunla beraber olmak istediğinizi bilsin yeter.

4- Tartışın, ama 5 dakika!
Hiç tartışmayan çiftler olduğu mitine inanmayın. İlişkilerde tartışmalar olur ve zaman zaman tartışılması ilişki açısından sağlıklı sonuçlar doğurur. Önemli olan daha iyi tartışmayı öğrenmektir. Psikoterapistler bu durumda en iyi yolun tartışmaları kısa tutmak olduğunu söylüyorlar. 5-10 dakikayı aşan tartışmalarda bir yürüyüşe çıkmanız iyi bir fikir olabilir. Önemli olan eski defterleri açmamaya çalışmak ve birbirinize karşı suçlayıcı olmamak. Kırgınlıklarınızı ufakta olsa hemen söyleyip içinizden atarsanız o zaman bu kırgınlıkIar birikip bir dağ oluşturmaz.
                 
5- Paylaşılan hayaller, paylaşılan bir gelecek 
Uzun süreli ilişkilerde çiftler artık birbirlerine hayallerinden fazla bahsetmiyor. Ancak ilişkide zaman zaman ilişkide kişiler birbirlerine hayallerini sormalı ve kendi hayallerini anlatmalı.Arabanızı bile bakıma sokuyorsunuz peki ya ilişkiniz için aynı özeni gösteriyor musunuz? Ayda bir kendinize ve ilişkinize uzaktan bakmayı deneyin. Neleri isteyerek yaptınız, neleri istemeden? Hangi davranışlarınız partnerinizi de mutlu ettiği için sizin için bir zevkti? Peki ya nelere kırıldınız? İlişkiye başladığınız zamanlarda ne hayalleriniz vardı ve şimdi neler var? Gelecek için heyecanlanıyorsanız, bunu partnerinizle paylaşın.

6- Her şeyi ciddiye almayın 
Hayata olumlu bakmaya çalışın. Bardağı dolu tarafından görmek ilişki içindeyken de sizi rahatlatır. Tatilde olduğunuz zamanları düşünün. Geçtiğimiz yaz, güney sahillerinde ne güzel de anlaşıyordunuz. Peki neden? Çünkü sıklıkla aynı fikirde oluyordunuz. Tatildeyken ‘Şimdi ne yapalım’ sorusunun cevabı çoğunlukla ‘Sen nasıl istersen’ idi. Elbette ki bu kendi isteklerinizden vazgeçmeniz anlamına gelmiyor. Ancak küçük anlaşmazlıkları büyük tatsızlıklara vardırmadan çözmek sizin elinizde. Bırakın bir seferde ayakkabısını halının üzerinde giysin. Vişne suyunu beyaz koltuğun üzerinde içsin. Akşam seyredeceğiniz film konusunda tartışacağınıza ortak bir karara varmaya çalışın. Siz sakin ve huzurlu davrandığınızda karşınızdakinin de size karşı davranışı değişecektir.

7- Rol modelleri yaratın 
Rol modellerine ihtiyacı olan sadece çocuklar değildir. Yetişkinlerinde kendilerine rol modelleri seçmeleri kimi zaman çok yararlı olacaktır. Londra Üniversitesi'nden İlişki Uzmanı Dr. Petra Boynton, sizin ilişkiniz açısından bir rol modeli çift belirlemenizin ne kadar önemli olabileceğine değiniyor ve "kendinize istediğiniz herhangi bir rol modeli belirleyin ve o çiftin davranış kalıplarının size uyup uymayacağını görün" diyor.

Rol modeli çift elbette ki ilişkiden ilişkiye farklılık gösterecektir. Çevrenizi gözleyin. En yakın arkadaşınız ilişkilerinde çok soğukkanlı ve ona özeniyor musunuz? Kuzeniniz kocasıyla çok yakın arkadaş, peki bunu başarıyorlar? Çevrenizdeki olumlu olayları kendi yaşamınıza uygulamak çoğunlukla olumlu sonuçlar doğurur. Kimbilir belki sizin ilişkinizi de kendisine uzaktan rol modeli yapacak bir tanıdığınız vardır.

Dengeli beslenme sağlığınızı böyle korur!

Geriatrik dönemde yeterli ve dengeli beslenme; hastalıklardan korunma, sağlığın iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve devamlılığının sağlanması için önem taşır. 

KadıköyŞifa Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Rabia Yurdagül ileri yaşlarda sağlığınızı korumak için nasıl beslenmeniz gerektiği konusunda bilgi veriyor!

Yaşlanmaya bağlı olarak gelişen yaşam biçimi değişiklikleri (yalnız yaşama, eşini kaybetme, aileden ya da arkadaşlardan ayrılma, işten ya da evden ayrılma, fiziksel engel veya hareket güçlüğünün olması, yardımcı kişi ve kurumların olmaması, gelir yetersizliği, bağımlılık, sosyal izolasyon, ruhsal problemler-depresyon ve bunama gibi, ilaç kullanımı), fiziksel değişiklikler (vücut ağırlığının azalmaya başlaması, yağsız doku miktarının azalıp yağ dokusunun artması, kemiklerden kalsiyum kaybı ve buna bağlı gelişen düşme ve kırık riskinin artması, eklem esnekliği ve hareketlerindeki kısıtlılık nedeniyle hareketsizliğin artması, vücut su yüzdesinin azalması) ve organ fonksiyonlarındaki değişiklikler (tat ve koku duygusunun, tükürük salgısının azalması, ağız ve diş problemleri, yutmanın güçleşmesi, mide, karaciğer, safra, barsak fonksiyonlarında azalma, bağışıklık sistemi ve sinir sistemi fonksiyonlarında azalma, bazal metabolizma hızında yavaşlama) bireylerin besin tüketimini olumsuz etkiler.

Enerji gereksinimi karbonhidrat ağırlıklı karşılanmalı!

Bu dönemde besin öğesi yetersizliklerine daha sık rastlanır. Yaşlı bireylerin enerji, protein, folat, B12 vitamini, kalsiyum, D vitamini, demir, çinko ve riboflavin gibi bazı besin öğesi tüketimine özellikle dikkat edilmelidir. Bazal metabolik hız ve fiziksel aktivitedeki azalma nedeniyle bu dönemde enerji gereksinimi azalır. Enerji gereksinmesinin çoğunluğu karbonhidratlardan sağlanmalıdır. Karbonhidrat türü olarak basit şekerler yerine, vücut çalışması için gerekli olan protein, vitamin, mineraller ve posa içeren kompleks karbonhidratlar (tahıllar, baklagiller, sebzeler) seçilmelidir. Özellikle posanın yaşlılarda koruyucu ve tedavi edici etkileri vardır. Geriatrik dönemde büyüme durmuş olmasına karşın vücut fonksiyonlarının gerçekleştirilmesi, kas kütlesi ve dokuların korunması, immün sistem ve bilişsel fonksiyonlar için gerekli olan besin öğesi protein gereksinimi stres, yaralanma, enfeksiyon, ameliyat ve kırık durumlarında artarken, böbrek ve karaciğer yetersizlikleri durumunda azalır.

Hayvansal protein ve bitkisel protein iyi dengelenmeli!

Biyoyararlılığı yüksek olmasına karşın yüksek yağ ve kolesterol içermesi nedeniyle hayvansal kaynaklı protein (et ve süt grubu besinler) alımı ile bitkisel protein (kurubaklagiller, tahıllar, bazı sebze ve meyveler, yağlı tohumlar) alımı arasındaki denge sağlanmalıdır. Yüksek doymuş ve trans yağ, yüksek kolesterol içeren beslenme tarzı kalp damar hastalıkları için risk faktörüdür. Diyetle alınan doymamış yağ asitleri (özellikle balık ve deniz ürünlerinde, yeşil yapraklı sebzelerde, yağlı tohumlarda bulunan Omega-3 yağ asitleri) kan yağlarının ve damarlarda plak birikiminin azalmasına yardımcıdır, kanın pıhtılaşmasını ve eklemlerdeki iltihaplanmaları engeller, bağışıklık sistemini güçlendirir, yaşa bağlı bilişsel fonksiyonun azalmasına karşı koruyucudur.

Düşük yağlı süt ve süt ürünleri tercih edilmeli!

Yaşlılarda ayrıca beslenmede düşük yağlı süt ve ürünlerini, yağsız et ve ürünlerini sebze ve meyveler ile birlikte tüketmek diğer bir risk faktörü olan kan homosistein düzeyini azaltarak kalp hastalığı riskini önlemeye yardımcıdır. Sebze ve meyveler lif kaynağı olmalarının yanı sıra pek çok vitamin ve mineral içeren besinlerdir.

Vitamin, mineral eksikliği akut ve kronik hastalıkları tetikler!

Yaşlılık döneminde enerji gereksinmesinin azalması, vücut direncinin azalması, hareket kısıtlılığı, kronik hastalıkların görülme sıklığının artması gibi nedenlerle vitamin ve minerallere olan gereksinim artar. Vitamin ve mineral yetersizliği akut ve kronik hastalıkların seyrini etkiler, ağırlaştırarak ölümlere neden olabilir. Bu nedenle kemik ve sağlığının korunması ve devamlılığı için süt ve ürünlerinde bol miktarda bulunan kalsiyumun güneş ışınları aracılığı ile derimizde sentezlenen D vitamini ile birlikte alınması, demir eksikliği oluşmaması için yeterli miktarda hayvansal ve bitkisel demir kaynaklarının tüketilmesi, bu dönemde zayıflamış bağışıklık sistemine karşı yeterli çinkonun alınması, yine hem bağışıklıkta ama özellikle bilişsel fonksiyonlarda önemli olan B12, B6 ve folatın yeterli miktarda alınması, D vitamini sentezi için yeterince güneşlenilmesi, antioksidan özellikleri olan C vitamini, E vitamini ve A vitaminin besinlerle gereksinmeler kadar karşılanabilir olması gerekir.

Yeteri kadar su tüketimi çok önemlidir!

Ayrıca yaşam için elzem öğe olan suyun yeterli miktarda tüketilmesi, sıcak havalarda, fazla fiziksel aktivite yapıldığında, fazla proteinli ve tuzlu besinler tüketildiğinde, ateşli hastalıklarda, ishalde vücuttan kaybedilen sıvının mutlaka yerine konulması gerekir. Besin grupları günlük olarak dengeli bir şekilde beslenme düzeninde yer almalı ve öğünler az ve sık olacak şekilde atlanmadan tüketilmelidir. Bireylerin ihtiyaçlarına, mevcut sağlık durumlarına göre özelleştirilmiş yeterli ve dengeli bir beslenme programı geriatrik dönemde daha kaliteli bir yaşam için elzemdir.

Uyku apnesi ani kalp durmasına yol açabilir

Uyku apnesi, sosyal hayata, kariyere, obeziteye, unutkanlığa ve hatta depresyona neden olabiliyor.

Kalitesiz uykunun gündelik hayata darbe vurduğunu söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir, “Uyku apnesi, sosyal hayata, kariyere, obeziteye, unutkanlığa ve hatta depresyona neden olabiliyor. Uyku apnesinin en önemli belirtisi olan horlama sorununuz varsa mutlaka bir doktora başvurulmalı” dedi.

Her 100 kişiden 40’ının horlama sorunu yaşadığını söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir, horlaması olan kişilerin yüzde 5’inde uyku apnesi görüldüğünü söyledi.

Uyku apnesinin en önemli belirtisinin horlama olduğunu sözlerine ekleyen Uzman Dr. Özdemir şu bilgileri verdi: “Horlama; uyurken nefes alma sırasında daralan hava yollarından geçen havanın yutak çevresindeki yumuşak dokuya çarparak, dokuların titreşmesiyle oluşan sestir. Üst solunum yolunda yutak ve dil arkasında daralmayla orantılı olarak horlama da artar. Horlama, toplumda her 100 kişiden 40’ında görülebilecek kadar sıklıktadır. Yaşın ilerlemesi ve kilo artışı horlama riskini artırmaktadır. Kadınlarda kilo alma kalça bölgesi, erkeklerde ise boyun ve karın çevresinde yoğunlaşır. Böylece erkek tipi kilo almada; yatar durumdayken göğüs için basıncı daha da artar, yutak çevresinde daralmada erkeklerin kadınlara göre daha yüksek oranda horlamasına neden olmaktadır. Menopoz döneminde ise kadınların hormonal denge değişikliğiyle birlikte, artık erkek tipi kas yapıları gelişerek horlama oranları erkeklerdeki sıklıkta olmaktadır.”

HANGİ TİPTE HORLUYORSUNUZ
Horlamanın farklı tipleri olduğunu belirten Uzman Dr. Özdemir, öncelikle kişinin nasıl bir horlama sorunu yaşadığının iyi tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Özdemir sözlerini şöyle sürdürdü: “Basit horlama; daha çok sırt üstü pozisyonda ortaya çıkan ve kişinin yorulmasıyla artan şiddette kesintisiz çıkardığı gürültü sesidir. Basit horlama, hastadan çok yarattığı gürültü nedeniyle eşin uykusuna zarar verir. Ama bazen de horlama üst solunum yolu direnç sendromu denen; düzensiz, solunum güçlüklerinin eşlik ettiği fakat 5-10 saniyeyi aşmayan solunum durmalarıyla birlikte olabilir. Sık uyanıklıklara neden olur, uyku kalitesi bozulur. Uyku apne sendromuna eşlik eden üçüncü tip horlama şeklinde ise horlama; en az 10 saniye süren nefes durmalarıyla kesintiye uğrayan, boğulur tarzda şiddetli çıkarılan sesten oluşur. Yani Obstrüktif (Tıkayıcı) Uyku Apne Sendromu (OSAS) dediğimiz horlamanın, solunum durmalarıyla birlikte olduğu hastalık şeklidir.”

UYKU APNESİ ANİ KALP DURMASINA NEDEN OLABİLİR
Uyku apnesinin uykuda 10 saniyeyi aşan nefes durması olarak tanımlanabileceğini söyleyen Uzman Dr. Özdemir, “Uykuda solunum durmaları, gecede yüzlerce kere tekrarlayabilir. Her solunum durmasıyla kişi kısa süreli sık uyanıklıklar yaşar, kişi ancak uyanarak solunum durmasını giderebilir. Bu uyanıklıkları hasta gece uykusunda fark etmez, bu sık uyanıklıklar yüzünden sürekli ve dinlendirici bir uyku olamaz. Hasta farkında olmadan kalitesiz, yüzeysel bir uyku uyur. Uykuda nefesin durmasıyla, kalp ve beyin için hayati önemi olan oksijen düzeyi kanda düşer, karbondioksit düzeyi artar. Kalp atımları da düzensizleşir, ileri yaşlarda ani kalp durmalarıyla uykuda ani ölümlere neden olabilir. Hasta gece boyunca boyun çevresinden terler” şeklinde konuştu.

CİNSEL İSTEKSİZLİK NEDENİ
Uyku apnesi hastalarının kaliteli uyuyamadıkları için sabah yorgun uyandıklarını ve kendilerini uykusuz hissettiklerinin altını çizen Uzman Dr. Özdemir, “Uyku apnesi, aşırı yorgunluk miskinliğe, hareketsizliğe neden olur. Bu hareketsizlik giderek kişinin kilo alışında artışa neden olur. Sonuçta kilo; uyku apnesi hastalığını şiddetlendireceğinden bir kısır döngüye girilmiş olur. Uykusuzluk sinirliliğe, gerginliğe, iş verimliliğinde düşmeye neden olur. Trafikte kırmızı ışıkta beklerken uykuya dalarlar, uzun yolda sık trafik kazalarına sebebiyet verdikleri ortaya çıkmıştır. Cinsel fonksiyonlarda azalma ve cinsel isteksizlik görülür. Konsantrasyon güçlüklerine ve belirgin dikkat ve hafıza problemleri ile unutkanlığa yol açar. Ayrıca hastaların yüzde 30’unda depresyon olduğu araştırmalarla saptanmıştır” diye konuştu.

SÜREKLİ VE ŞİDDETLİ HORLAMAYA DİKKAT!
Horlama; eşlerin ve çevresindeki yakınlarının uykusunu bozduğu için, hastalar daha çok yakınları tarafından uyku merkezlerine müracaat etmeye zorlanırlar. Horlamanın kalp krizi, beyin damar hastalığı gibi ciddi sonuçlar doğurabilen uyku apnesinin en önemli belirtisi olduğunun altını çizen Uzman Dr. Özdemir, “Sürekli ve şiddetli horlaması, uykuda solunum durması oluyorsa, uykudan yorgun ve baş ağrısıyla uyanıyorsa, gündüz kendilerini hep yorgun ve uykulu hissediyorsa mutlaka uyku hastalıklarıyla ilgilenen uzman hekime ulaşılmalı” dedi.